"Doğu Anadolu" mu, yoksa Kürdistan mı?

Geçtiğimiz günlerde Güney Kürdistan'ın, Hewler kenti Abant Platformu, Selahattin Üniversitesi ve Mukriyani Enstitüsü’nün birlikte düzenledikleri “Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” adlı önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansın sonuç bildirisinden öte Türk aydınlarının “Kürdistan” kavramını neden bir tabu olarak gördükleri, telaffuz edilmesinden neden kaçındıkları veya zorlanıldığı bağlamında başlattıkları tartışmayı dikkate değer buluyorum.

Çoğunluğunu Türk aydınlarının oluşturduğu 100 civarındaki katılımcının gözlemleri bana yazar Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü alışı sırasında yapmış olduğu konuşmada, “bir kitap okudum hayatım değişti” cümlesini hatırlattı. Hewler Konferensı'na katılan bu 100 aydın içinden Güney Kurdistan'a ilk kez gidenlerden, “bir konferans vesilesiyle seyahat yaptım, düşüncelerim değişti” diyenler kuşkusuz olmuştur. Gazete sütunlarındaki yazılanlardan ve tartışılanlardan bunu çıkarmak mümkün.


Türkiye'de “Kürd kimliği”nin inkarının reddi üzerine resmi bağlamda bir nebze de olsa yol alınmaya devam ediliyor. Devletin, Kürd sorununun kimlik ve kültürel haklar çerçevesinde tartışılması konusunda bir itirazı gözükmemekle birlikte, tersine tartışmayı bu eksende tutmak için özel bir gayreti söz konusu. Sorun Kürdlerin bir ulus, Kürdistan'ın da Kürdlerin ülkesi bağlamında ulusal ve demokratik haklarını tartışmaya geldiği zaman patlak vermekte, bu hak ve talebin “etnik milliyetçilik” olarak önü kesilmeye çalışılmaktadır... Hewler'e geri dönersek; Türk aydınları burada kimliklerini kabul ettikleri Kürdlerin bir de kendilerine ait ülkeleri ve devletleri olduğu gerçeğini gördüler. Hewler havalanına ayak bastıklarında “welcome to Kurdistan” ile karşılandılar. Daha sonra pasaportlarına “Kurdistan Regional Government” ait giriş damgaları vuruldu. Büyük bir şantiyeye benzeyen devasa binaların yapıldığı, kurumlarıyla kendi içinde eksik ve aksağına rağmen işleyen bir ülke ve devlet gerçeği ile karşılaştılar.




Ortada doğal ve toplumsal bir gerçeklik dururken aydınlar haklı olarak kendilerinin ve devletin neden buraya “Kuzey Irak”, “Irak'ın Kuzeyi”, “Bölgesel Yönetim” kavramlarını kullandıklarını sormaya başladılar. Cengiz Çandar'ın “Kuzey Irak mı, Kürdistan mı?” başlıklı Radikal gazetesindeki çıkan yazısına ek olarak şu cümleyi ekliyor ve Türk aydınlarına soruyorum: “Doğu Anadolu mu, yoksa Kürdistan mı?” bu soruya aydın dürüstlüğü ve cesaretiyle verilecek cevap Türkiye'de Kürd sorununun çözümüne kuşkusuz katkı sağlayacaktır.




1925'lerden buyana “Kürdistan” kavramını bilinçli olarak emperyalizm sözcüğü ile ilişkilendirmeye çalışan resmi söylemin bu yalanı artık kendi ayağına dolaşarak tökezlemesine neden olmaktadır. “Kürdler vardır, Kürdistan yoktur, hayaldir” demek inkar siyasetinin başka bir versiyonudur. Kürdleri ülkesiz bir ulus olarak beyinlerde algılatmak, Kürdlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirleme hakkını gasp etmek anlamına gelir. Türk aydınları Güney Kürdistan bağlamında yaptıkları bu rahat tartışmayı Kuzey Kürdistan için de yapma cesaretini göstermelidirler.




Türk devletinin ve aydınlarının Güney Kürdistan konusunda attıkları her adım, girişim kuşkusuz Kürd sorununun Türkiye'de çözümüne katkı sağlayacak, örnek teşkil edecektir. Kürd sorununda resmi ideolojinin çemberini yıkmaya çalışan fakat ırkçı ve ilkel yaklaşımları sonucu utanç teşkil eden bir dün ve bir de bugün söz konusu. Devlet, kendisi için defacto teşkil eden açılımlarda bile “Kürd” kavramını kullanmaktan, Kürdlerin ve Kürtçe'nin yasal statü edinmesinden özenle kaçınmaktadır. TRT, yabancı dillerde yayın yaptıkları dilleri tek tek belirtirken Kürtçe belirtilmemektedir. “TRT Şeş”, onun için “TRT6”dır, resmiyette Kürtçe kanal olarak geçmeyip “TRT'nin çok dilli kanalı” olarak adlandırılmasının temelinde yatan gerçeklik budur. Bunların hepsi devletin kendi açmaz ve çıkmazları, Kürdlerin ise kazanımlarıdır. Kürdler bu tezadın üstüne gidici akılcı politikalar geliştirerek deşifrasyon ve hak alma sürecini hızlandırabilirler.


Şimdi Türk aydınları başlatıkları tartışma itibariyle “Kürdistan” kavramı ve gerçekliğini yerli yerine oturtmak zorundadırlar diye düşünüyorum. Bu tartışmadaki öznelerin yerlerini değiştirerek veya çoğaltarak aynı parametreleri Kuzey Kurdistan için de sormaları gerekir. “Kürdistan” gerçekliğini Güney Kürdistan ile sınırlamak, Türkiye'deki Kürd ve Kürdistan sorununu bu tartışmadan muaf tutmak, soruna hala “Ankara siyaseti”den bakıldığı sonucunu çıkarır ki, bu da Türk aydınları ile tartışmaların devam edeceği anlamına gelir. 090219


Yayınlanma:: 2009-02-19
Etiketler

#buttons=(Kabul etmek!) #days=(20)

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır.Daha fazla bilgi edin
Accept !
Yukarı Git