Katledilişinin 20. yılında Dr. Abdurrahman Kasımlo'nun anısına

Çetin Çeko

İran Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP) lideri Dr. Abdurrahman Kasımlo ile 1988 yılının Eylül ayında Stokhlom'de “Kurdistan Press” gazetesi adına uzun bir söyleşi yapmıştım. Söyleşi iki bölüm halinde gazetede yayınlandı.

Söyleşinden 10 ay sonra, 13 Temmuz 1989'da Avusturya'nın başkenti Viyana'da Dr. Kasımlo ve İ-KDP Avrupa sorumlusu Abdullah Kadiri, İran ajanları tarafından alçakça planlanan bir suikasta kurban gittiler. Bu suikastın faillerinden birinin de dönemin devrim muhafızı, pastarı İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad olduğu iddia ediliyordu. Haziran 2009’da Viyana Savcılığı, İtalya'da yakalanan bir Alman silah kaçakçısının suikasttan bir kaç gün önce silahları Ahmedinejad'a teslim ettiğini açıklaması, kapanmış olan davanın tekrardan açılmasına neden oldu. Fakat soruşturma bir sonuca ulaşmadı, ulaştırılmadı.

Katillerden, daha doğrusu İran’dan hala hesap sorulmuş değil. Avrupalı bir çok sivil toplum kuruluşu ve politik aktivist, Avrupa Birliği düzeyinde suikastın tekrardan soruşturulması, İran’ın rolünün açığa çıkarılması ve katillerin cezalandırılması için girişimde bulunacaklarını birçok kez açıkladılar.

“Politikada siyah beyaz yoktur” ilkesinden hareket eden Dr. Kasımlo, "İran rejimi ne otonomiye ne de demokrasiye yol vermemektedir" tespitine karşın, “İran rejimi ile görüşmeleri savaşın bir gereği olarak kabul ediyoruz.” diyerek kendi sonunu getiren görüşmeleri İran ile başlatmıştı. Suikasttan üç ay sonra İ-KDP Polit Büro üyesi ve Yurtdışı Sorumlusu Hasan Şerifi, Kasımlo'nun Polit Büro ve Merkez Komitesi'ne fırsat bulamadan Viyana'daki görüşme tuzağına gittiklerini açıkladı. Fars yöneticilerinin Doğu Kürdistan hareketi liderlerine karşı bu eylemi ne ilk ne de son idi. Aynı tuzağa Simko, Qadı Muhammed, Dr. Kasımlo ve son olarak 17 Eylül 1992'de Berlin'de Dr. Mihemed Sadiq Şerefkendî ve üç arkadaşı düşürülmüşlerdi.

Dr. Kasımlo'nun katledilmesinden günümüze bölgedeki politik dengeler çok değişti. Önümüzdeki süreçte Doğu Kürdistan hareketinde, İran’daki gelişemelere paralel olarak önemli kıpırdanmaların olacağı yorumları yapılmakta.

Güney Kürdistan’da (Irak) Kürdlerin bağımsız devlet ilanının tartışıldığı günümüzde, İran KDP lideri Dr. Kasımlo, geçmişte Irak-KDP gibi "İran'a demokrasi, Kürdistan'a otonomi" şiarıyla mücadele ediyordu. Dr. Kasımlo'nun bundan yirmi beş küsur yıl önce söyledikleri artık Doğu Kürdistan politik hareketinin, programatik hedefi olarak gündemde durmuyor. İran-KDP, demokratik federal bir İran içinde “Kürdistan’a federasyon” istiyor.

Kasımlo'nun katledilmesini yalnızca Doğu Kürdistan hareketi ve İran için bir kayıp olarak değerlendirmek eksiklik olur. Kasımlo, aynı zamanda Kürdistan ve bölgede, önemli politik görevler ve roller üstlenebilecek, liderlik profiline sahip dünya sosyal demokrat hareketinin ön figürlerinden biri idi.


Dr. Abdurrham Kasımlo'nun kısa öz geçmişi

1930 yılında dünyaya gelen Abdurrahman Kasımlo, genç yaşlarda JK (Komele Jiyaneweyî Kurd) saflarında yer aldı. İran-Kürdistan Demokrat Partisi'nin kurulması ile birlikte İ-KDP'ye katıldı. 1960 yılında ülkeyi terk ederek, öğrenim için, önce Sovyetler Birliği'ne, daha sonra da Çekoslovakya'ya gitti. Prag Ekonomi Enstitüsü'nde eğitim görevlisi olarak çalıştı.

Çekoslovakya'da 'Prag Baharı' olarak adlandırılan eylemlere katıldığı için sınır dışı edildi. Çekoslovakya'dan sınır dışı edilen Dr. Kasımlo, Paris'e yerleşti. 1970-78 yılları arasında Sorbonn Üniversitesi'nde eğitim görevlisi olarak çalıştı. 1970 yılında İ-KDP yönetimine giren Dr. Kasımlo, 1973 yılında yapılan 3. Kongre'de Parti Genel Sekreterliği görevine seçildi. Şahlık rejiminin yıkılmasından sonra, Kürdistan'a dönen Dr. Kasımlo, İ-KDP'nin sürdürdüğü mücadelenin başında yerini aldı.

Ona yakın yabancı dil bilen, Dr. Kasımlo, Kürdistan üzerine yaptığı bilimsel araştırmaları ile de tanınıyordu. Aralıksız olarak 17 yıl İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreterliği görevini sürdüren Dr. Kasımlo, evli ve iki çocuk babası idi.

Kürdistan'ın yetiştirdiği seçkin politikacılardan biri olan Dr. Abdurrahman Kasımlo, 13 Temmuz 1989 günü İran temsilcileri ile yaptıkları görüşme sırasında arkadaşı ve İ-KDP Avrupa sorumlusu Abdullah Kadiri ile birlikte Viyana'da alçakça katledildi.

Sayın Kasımlo, İran Kürdistan Demokrat Partisi'nin şu an ki, askeri ve siyasi durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Biliyorsunuz, 9 yıl önce İran'da seçimler oldu. O zaman İran Kürdistanı'nda oyların yüzde 80'nini biz aldık. Halkımız Kürdistan'da bizleri desteklemektedir. Tahran da bu gerçeği bilmektedir.

Bu bağlamda partinizin kitle desteğine sahip siyasal görüşleri nelerdir?

Partimizin stratejik hedefi, İran'a demokrasi, Kürdistan'a otonomidir. Biz otonomi istiyoruz, çünkü realist bir partiyiz. Ama Kürdistan'da bağımsızlık isteyen, Kürdistan'ı birleştirmek isteyen gruplar da var. Kürdistan'ın jeo-politik konumunu göz önüne alırsak bu gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Çünkü bağımsızlık demek, dört devletin sınırlarını değiştirmek demektir. Hem de nerede? Ortadoğu'da!

Esasen biz, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını savunuyoruz. Bu çeşitli formları kapsar. Bağımsızlık ve federasyon da bu formların içindedir. Bizim mücadelemiz bu alternatiflerden otonomiyi kapsamaktadır. Şu an, İran'daki şiarımız da otonomidir. Otonomi için mücadele ederken, şunu demiyoruz; Kürtlerin bağımsızlığa hakkı yoktur! Hayır, vardır. Fakat partimizin siyaseti otonomidir, bağımsızlık değil. Halkımız da bizim bu siyasetimizi desteklemektedir.

İran'da başka halklar da yaşamaktadır. Farslar İran'da yüzde 50'den daha azdır, azınlıktır. Azeriler, Kürtler, Araplar, Beluciler ve Türkmenler hep beraber yüzde 50'den daha fazladırlar. Buna göre İran'da federal bir sistemin olması bizim İsteklerimizin yerine gelmesi demektir.

Silahlı mücadele açısından durumunuz nedir?

Askeri stratejimizi değiştirmiş bulunuyoruz. Bundan 9 yıl önce İran Kürdistanı'nda bütün şehirler bizim kontrolümüz altındaydı. Şu an partimiz, partizan savaşı vermektedir. Partizan savaşının hedefleri de açıktır. Bu hedeflerden biri ya İran rejiminin Kürdistan'dan çıkması ya da bizlerle görüşmeye oturmasıdır.

Her zaman için şunu söylemişizdir. İran İslam Cumhuriyeti'nin mevcut çerçevesinde ne demokrasi, ne de otonomi gerçekleşebilir. Ama biz, İran rejimi ile görüşmeleri savaşın bir gereği olarak kabul ediyoruz. Bu bir gerekliliktir. Bu gereklilikten de yararlanmak istiyoruz. İran rejimi bizlerle görüşme talebinde bulunursa görüşürüz. Öte yandan Iran rejiminin felsefesi ne otonomiye ne de demokrasiye yol vermemektedir. Ben kendim Humeyni ile konuştuğum zaman.

Ne zaman Humeyni ile konuştunuz?

İran devrimi öncesi. Humeyni, "demokrasi" ve "otonomi "nin dışarıdan gelmiş kelimeler olduğunu söyledi. "Biz hepimiz İslam’ız, kardeşiz" dedi. Biz onların nasıl bir İslam ve nasıl bir kardeş olduklarını daha sonra gördük. Hem de bütün Kürdistan'ı kan içinde bırakarak. Şimdiye kadar halkımızdan 45 bin kişi İran tarafından katledilirken, 4.500 peşmergemiz de şehit olmuştur. Buna rağmen İran istediği hedefe ulaşamamıştır.

Şimdi bütün Kürdistan'da, Türkiye hududundan Kirmanşah'a kadar varız. Bu, İran ordusunun, Humeyni ordusunun moralini bozmaktadır. Peşmergelerimiz İran'a karşı mükemmel operasyonlar yapmaktadırlar. Bugün aldığım habere göre (8.9.1988), dün peşmergelerimiz Üşnü şehrine başarılı bir operasyon gerçekleştirmişler. Kısaca askeri durumumuz iyidir. Tecrübelerimiz daha da artmıştır, silahlarımız daha iyidir, gerçek bir partizan savaşı veriyoruz. Tabii, partizan savaşının da çeşitleri var. En önemli özelliği de, partizan her yerde vardır, ama hiç bir yerde de yoktur. İran ordusu büyük bir saldırıya geçse bile hiç bir şey yapamaz.

İran ve Irak arasındaki mevcut ateşkes anlaşmasının, Kürdistan'daki mücadeleye etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran ile Irak arasındaki ateşkesten sonra İran'ın bütün ordusunu Kürdistan'a yığacağı söylenmekte. Bu, bana göre Kürdistan'ı tanımamak demektir. Kürdistan, dağ ve taştır. Hiç bir devlet orada bir milyon askerini bırakamaz. Şu an, İran'ın iki yüz bin kişilik ordusu ve üç bin karakolu Kürdistan'da mevcut. Ama daha fazlası olamaz.

Aynca İran'ın içinde de durum o kadar iyi değil. Ekonomik, sosyal ve politik sorunlar olduğundan da fazladır. Ayetullahların arasında bile büyük sorunlar var. Bundan iki gün önce, Başbakan istifa etti. Daha sonra istifası ret edildi. İran'da tek bir merkezi karar mekanizması yoktur. Hele Humeyni'den sonra, karar mekanizmaları daha da çoğalacaktır. İran'ın ve bizim geleceğimize umutla bakıyorum. İran'da belirli bir muhalefet var. Fakat pasif bir muhalefettir. Tavrını yavaş yavaş ortaya koymaktadır. Kesin olarak bir zaman veremem, ama gelecekte hele Humeyni'den sonra bu muhalefet daha da artacaktır. O zaman biz de, hem siyasi bakımdan, hem de askeri bakımdan daha rahat bir duruma geleceğiz.

Neden Humeyni sonrası?

Çünkü Humeyni'nin üç özelliği var. Birincisi; o devrimin lideri. İkincisi; Humeyni büyük bir Ayetullah (dini lider). Üçüncüsü; siyasi olarak felsefesi güçlü değil ama çok tecrübeli ve zeki bir insan, felsefesi orta çağ felsefesidir.

Humeyni'den sonra lider olacak bir kişi İran'da mevcut değildir. Hem Ayetullah olan ve hem de siyasi olarak yetkin olan bir insan İran'da yok. Resmi olarak Humeyni'nin yerine Muntazari'nin gelmesi lazım. Muntazari'yi Ayetullah da yaptılar. Fakat siyasi nüfusu olan biri değil. Özellikle İran'daki belli kuvvet merkezleri, başta ordu olmak üzere birçok Ayetullah Muntazari'yi kabul etmiyor.

Rafsancani İse, rejimin en kuvvetli adamıdır. Ama o, hoca tul İslam’dır. Büyük Ayetullahlar onu kabul etmez. Rafsancani'nin Ayetullah olması için iki terfi yapması gerekir ki, Ayetullah olsun, ama Ayetullah değil. Demek ki, Humeyni'den sonra İran'ı yönetecek bir şahsiyet görünmüyor. O zaman bir şuranın, konseyin gelmesi lazım.

O zaman şunu söyleyebilir miyiz? Humeyni 'den sonra İran'da politik bir değişiklik söz konusudur ve partiniz bu değişiklikten yararlanacaktır?

Biliyorsunuz bu konuda iki teori var. Birinci teori, “Humeyni'den sonra İran İslam Cumhuriyeti yıkılacaktır”. Fakat bu teori geçersizdir. Neden geçersizdir? Çünkü İran İslam Cumhuriyeti'nin rezervlerinden dolayı bitmiş değildir. Buna karşın dönüşümlerin yolu açılabilir. İkinci teori ise, “Humeyni ve İslami rejim halk tarafından kabul edilmiştir”. Hayır, kabul edilmemiştir. Çünkü İran İslam Cumhuriyeti hiç bir ekonomik, politik toplumsal sorunu çözmemiştir. Hepsi yerli yerinde durmaktadır. Kısaca, Humeyni'den sonra değişiklikler olasıdır. Tabi bunun için daha çok enerji harcıyarak, muhalefeti güçlendirmek ve şekil vermek lazım ki, istediğimiz toplumsal değişimler gerçekleşebilsin.

Partimiz, mütevazı ve realisttir. İran Kürdistanı, İran'ın yüzde 7'sidir. Demek ki, biz yalnız alternatif olamayız. Bize müttefikler lazım. Hedefimiz otonomi ve demokrasi olduğu için bizlere, demokratik müttefikler gerek. Şu an için İran'da söz konusu demokratik müttefikler ortada yoklar. Fakat başka güçler, örgütler ve şahsiyetler var. Ama bence, Humeyni'den sonra İran'da yükselecek olan muhalefetten demokratik müttefikler çıkacaktır. Hem de birleşmiş, demokratik muhalefet çıkacaktır. Bu da, İran'da demokratik bir hükümeti iktidara getirebilir.

İran - Irak savaşına dönersek, İran - Irak savaşının bitiş sebepleri nelerdir?

Savaş neden durur ki! İki taraf savaştıkları zaman yoruldular mı dururlar. İkisi de yoruldular. Sonra, dışarıdaki güçler şimdiye kadar bu savaşın sürmesini istiyorlardı. Bir yandan silah satarlarken, diğer yandan da silahlarını orada deniyorlardı. Yalnız İran ve Irak değil, diğer Arap ülkeleri de milyarlarca dolar tutarında silah aldılar. Suudi Arabistan, Kuveyt, vb. ülkelerin bu savaşla çok yakından ilgileri vardı. Örneğin İsrail, hem İran'la hem de Irak'la düşman, ama bu savaş İsrail’in yararına idi. Savaş, Türkiye'nin de iktisadi bakımdan oldukça yararına işliyordu. Savaş öncesi, İran ile Türkiye'nin toplam ticaret hacmi 2 yüz bin dolardı. Savaşın sona erdiği şu anda bu ticaret 3 milyar dolara vardı.

Baktılar ki, bu savaş tehlikeli bir boyut alıyor, kendi çerçevesini taşıyor, her taraftan baskı yapıldı. Savaş bitmedi ama ateşkes oldu. Ateşkesten savaşın sonuna kadar, yani barışa kadar, bence başka bir uzun yol var. Çünkü bu iki devletin karakterleri birbirleri ile çelişki halindedir. Bunu her zaman hesaba katmak gerekir.

Bu bağlamda Kürtler açısından 1975'le bugün arasında bir benzerlikten söz edebilir miyiz?

Bazılarının düşündüğü gibi, Kürt hareketinin 1975'te yaşadıklarının tekrarlanacağı bence doğru değil. İran ile Irak şimdi birbirlerinden o kadar uzaklar ki, bundan dolayı kolay değil. Sekiz sene savaştan sonra birkaç ayda, bütün meseleleri ortadan kaldıramazlar. Ayrıca, bu rejimlerin tabiatı, karakterleri başkadır. Birisi laik, Baas rejimi, diğeri Şii İslami rejimi. Zaten savaşa neden olan bütün bu sorunlar halen yerlerinde durmaktadırlar. Bence bu geçici bir ateşkestir.

1975'le bugün arasındaki başka bir fark ise, hem de en büyük fark; İran ve Irak'ta devrimci Kürdistanlı örgütlerin oluşudur. En kötü şartta bile bugün, yani hem Irak hem İran, birlikte Kürt halkına karşı saldırsalar bile, biz savaşımıza devam ederiz. Bence, 1975'le bugün arasında bir benzerlik yoktur.

Peki, ateşkesin Kürt hareketine etkileri neler olabilir?

Partimiz, bu savaşın karşısında idi. Çünkü bu savaş manasız, aptalca bir savaştı. Şimdi de bilmiyoruz, bu savaşın ve Humeyni'nin hedefi ne İdi. Humeyni, "Kerbela yolundan Kudüs'e gideceğim" dedi. Gidemedi ve bir milyon ölü ve yaralı verdi. Ayrıyeten kimse de bu savaşı istemiyordu.

Biz, savaşın bitmesinden korkmuyoruz, çünkü barışı biz istiyoruz. Barıştan korkan İran rejimidir. Rejimin bütün felsefesi savaştır. Şimdi bu felsefeyi kendisi ayakları altına almıştır. Onun için barış, bizlere çok imkânlar yaratacaktır. Ama bunun tersini, şartların bizler için önümüzdeki dönemde biraz daha zorlaşacağını söyleyenler de var. Silahlı mücadelemiz biraz zorlanabilir, ülke dışına çıkmakta güçlük çekebiliriz bunların dışında fazla bir etkisinin olacağını tahmin etmiyoruz.

Öte yandan İran, Irak ve Türkiye, Kürt hareketine karşı topyekun bir saldırı başlatsa ve Kürt hareketi, bağımsız bir faktör olarak Kürdistan'da kendini gösterse, biz de orada yerimizi alacağız. Kürt hareketinin üzerine düşen iki görevi vardır. Birincisi, kendini bağımsız bir faktör olarak ortaya koyması, örneğin bütün dünya İran'daki Kürt hareketinin bağımsız bir hareket olduğunu, Irak'a bağlı olmadığını görsün, kabul etsin. İkincisi ise, Kürdistan sorununu uluslararası plana çıkarmak. Otonomi istediğimizi söylüyoruz. O zaman bunun dış bir sorun değil, iç bir sorun olduğunu söylüyorlar. Kürtçe konuşmak istediğimizi, Kürdistan'da kendimizi yönetmek istediğimizi söylüyoruz. Bu fazla bir şey değil, çok az bir taleptir. Bir Avrupalı gazeteciye, diplomata bunu söylediğim zaman şaşırıyor. “Yani 10 senedir siz bunun için mi savaşıyorsunuz?” diyorlar.

Uluslararası kamuoyu Irak Kürt hareketinin İran'dan, İran Kürt hareketinin de Irak'tan yardım aldığını söyleyip durur. Kürt hareketinin bağımsız bir faktör olarak ortaya çıkması için ne yapması gerekir?

Daha çok İran Kürdistanı hareketi ile ilgili konuşmak istiyorum. Biliyorsunuz, bizim İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı savaşımız Irak-İran savaşından önceye rastlar. İran rejimi ile ilk savaşımız, İran devriminden bir ay sonra Sanandaj'da, daha sonra Neqede'de oldu. 1979'un Ağustos ayında da Humeyni bize karşı savaş ilan etti. Bu açıdan bizim savaşımız İran-Irak savaşından ayrıdır. İran ve Irak sınırda savaşıyorlar. Biz ise, içeride savaşıyoruz ve partizan savaşı veriyoruz. Ayrıca Irak, İran'dan barış istediğini söylüyordu, ama biz barış filan istemiyoruz.

Bu şartlar altında, bir devlet bize yardım yaparsa ve bu yardım şartsız olursa kabul ederiz. Ama hiç bir devlet yardım yapmazsa bile, kendi olanaklarımızla savaşa devam ederiz. Kürdistan'da her zaman bir hareket olmuştur ve bu hareket başkaları tarafından, başka devletlere bağlı olarak gösterilmiştir. Kürt hareketinin düşmanları her zaman çok olmuştur. Tüm bunlara karşın Kürt hareketi bağımsız bir hareket olduğunu ispat edecektir. Buna inanıyorum.

İ-KDP'nin Kürdistan’ı paylaşan sömürgeci devletlerin hiç birinden yardım almadığını açıkça söyleyebilir misiniz?

Yapılacak yardımları şartsız kabul edeceğimizi söyledim. İ-KDP olarak kendi bağımsızlığımızı kimseye vermeyiz. Her partiye, hatta devlete yardım önerisi gelebilir. Siyasi şartları göz önüne alarak bir karar verirsiniz. Biz de, bütün şartları inceleyerek, analiz yaparak bir karar alıyoruz. Kimseye bizim yerimize karar versin diye de fırsat vermedik, vermeyi de düşünmüyoruz.

Irak Baas rejiminden yardım alıyor musunuz?

Bizim Irakla ilişki prensibimiz bağımsızlık temeli üzerine kurulmuştur. Irak, bizim işlerimize müdahale edemez.

Yani, yardım alıyorsunuz?

Şimdiye kadar Irak, partimize yardım etmiştir. Biz de bunu kabul ettik. Ama bundan sonra yardım etmezse, bu kendi bileceği iştir.

Kürdistan sorununun uluslararası planda bir programa bağlandığı yönünde iddialar var. Kürtlere kültürel özerklik, vatandaşlık hakları tanınarak sorunun çözülebileceği dillendiriliyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Zannederim ki, bu Kürdistan'ın jeopolitik konumundan ileri geliyor. Çünkü biz yalnız bir devlette yaşamıyoruz, dört devlet arasında parçalanmışız. Bu parçalanmışlık, birden fazla güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, yalnız Türkiye'de yaşasaydık, şimdiye kadar bağımsızlığımızı almıştık. Türkiye’nin batı bloğu üyesi olması Kürt halkına batının desteğini engelliyor! Kürt halkı Suriye'de, Irak'ta. Sovyetler Birliği, sosyalist ülkeler yardım etmiyorlar! Suriye ile Irak'ın sosyalist ülkeler ile iyi ilişkileri var. Sosyalist ülkeler bundan olayı, bu ülkelerle ilişkileri bozulmasın diye bizlere yardım yapmıyorlar. Aynı şey Arap devletleri içinde geçerli. Arap devletleri çok zengin ve bütün dünya ile önemli ilişkiler içindeler. Dünya da bize karşı onları tercih ediyor.

Diğer önemli bir konuda şu; örneğin biz, Afganistan'daki gibi, Sovyetler Birliği'ne karşı savaşsaydık, ABD bize yardım ederdi. Veya biz, Nikaragua gibi, ABD aleyhine savaşsaydık bu kez Sovyetler Birliği bize yardım yapardı. Biz, ne Sovyetler Birliği aleyhine ne de ABD aleyhine savaşmadığımız için kimse bize yardım yapmıyor. Bu bizim jeopolitik durumumuzdan meydana geliyor. Kürt liderlerinin, Kürt hareketlerinin bu konuyu çok iyi tahlil etmeleri, ona göre karar almaları gerekir.

Yoksa büyük sloganlar atmak çok kolaydır. Ama o sloganları yerine getirmek başka bir şeydir. Her zaman için şu örneği veririm. Bundan yedi yıl önce Oslo'ya gittiğimde bir Kürt öğrencisi beni derneklerine davet etti. Duvara bir pankart asmışlar “yaşasın bağımsız sosyalist Kürdistan!” sordular “bu sloganı nasıl buluyorsun?” Çok anlamlı slogan dedim. "Öyleyse niçin sizin partiniz bu sloganı kabul etmiyor?'' dediler. Onlara şu değerlendirmeyi yapmıştım. “Oslo'da 12 kişi bu sloganı atabilir. Bizim 12 bin peşmergemiz var. 12 bin peşmerge ile bu sloganı Ortadoğu'da yerine getiremezsiniz. Bu açıdan realist olmak zorundayız. Parça, parça olduğumuz bölge, petrol merkezidir ve stratejik bakımdan çok mühim bir alandır. Bunların hepsini dikkate aldıktan sonra, siyasetimizi ve sloganımızı belirlemek zorundayız.

İran'da İ-KDP'ne müttefik bir gücün bulunmadığını söylediniz. Fakat hala hazırda İran'da, şu veya bu şekilde gruplar var. İ-KDP'nin bu örgütlerle ilişkileri ne düzeydedir?

Biz İran'da bütün demokratik gruplarla işbirliği yapmak istiyoruz. Ama söz konusu gruplar İran'ın durumunu kavramıyorlar. Kağıt üzerinde küçük küçük kitaplardan bir şeyler öğrenmişler kendilerini Marksist Leninist sanıyorlar. Fakat çokları Marks'ın kitaplarını bile okumamışlar. Kürdistan'a gelip İran işçi sınıfının temsilcisi olarak kendilerini tanıtıyorlar.

Bizler rejim karşıtı gruplarla işbirliği yapmak istiyoruz, fakat bu sanıldığı kadarda kolay değil. Örneğin İran'da Komela diye bir grup var. Komela, İran Komünist Partisi'nin Kürdistan şubesidir. Komela'nın liderleriyle konuşmamız çok güç, zorla İran Kürdistanı'nda işçi sınıfını yaratmak istiyorlar. Biz de isteriz Kürdistan’da işçi sınıfı olsun, ama yok ki. Onlar, İran Kürdistanı'nın reel durumunu kabul etmiyorlar. Teoriyi zorla mevcut duruma uygulamak istiyorlar. Oysa mevcut durum başka bir yerde duruyor. Birkaç sene önce Komela ile aramızda çatışmalar oldu. Çatışmaların bir daha olmasını istemiyoruz. Çünkü biz çoğulcu bir partiyiz. Onlar da, bize karşı silah kullanmadan çalışabilirler.

Önceden de söylediğim gibi büyük muhalefet Humeyni'den sonra İran'ın içinden çıkacak. Öte yandan bizler, kendimizden eminiz ve sürdürdüğümüz mücadele bizlere gurur vermektedir. Çünkü Kürdistan'da direnişteyiz. Bu, bizim için büyük bir şereftir, ancak yalnız kalmak da zor. İran'da tek başımıza alternatif olamayız. Bunun İçin demokratik müttefiklere ihtiyacımız var. Gelecekte, bizlerin müttefiki İran'ın ezilen halkları olacaktır. Müttefiklerimiz Azerilerden, Araplardan, Türkmenlerden, Belucilerden çıkacaktır.

Belucilerin durumu nedir?

Belucistan'da bir hareket var, ama o kadar örgütlü bir hareket değil. Ümit ederiz ki daha da örgütlenip bölgelerine hakim olsunlar.

Sayın Kasımlo, İ-KDP'nin parçalandığı, bölündüğü yollunda iddialar ortaya atılmıştı. Bu konuda da bilgi verir misiniz?

Bu konu Avrupa'da çok konuşuluyor, partimiz ne parçalanmıştır ne de bölünmüştür aksine daha da güçlenmiştir. Biliyorsunuz içinde bulunduğumuz şartlar kolay değil. Bizim şartlarımızda on sene çalışmak zordur, özellikle entelektüeller için. Bu tür insanların başka beklentileri var. Mesela birisi, belediye reisi olmak istiyor, diğeri vali olmak istiyor, bir diğeri parlamenter olmak istiyor. Olamadılar. On senedir dağlarda yaşıyoruz. Dağ şartlarına dayanmak zordur, pek çok kişi dayanamaz, yaşayamaz bu şartlarda. Asıl neden budur. Bu arkadaşların "ben yoruldum, bu kadar" demeye, gerçekleri söylemeye yürekleri yok. Bunu söylemiyorlar, onun yerine şunu söylüyorlar: “Ben seninle geldiğim zaman, bana ekmek vermedin. Sen, bilmem şunu söyledin, şöyle yaptın. Yolunuzu değiştirmişsiniz, ilerici değilsiniz, sosyalist değilsiniz...” diyerek, Mücahidin ile işbirliği yapıyorlar. Dünya biliyor ki, Mücahidin sosyalizme karşıdır.

Bunları söyleyen insanlar grup değiller mi?

Bunlar yorulmuş insanlar. Daha önceden yorulmuş insanlarla, Irak’ın şehirlerinde oturan insanlarla bir grup olmuşlar. Kürdistan'da yalnız biz var olduğumuz için, Mücahidin bizi sevmez. Onlar yalnız kendi kendilerini severler. Daha önce Mücahidin ile aramızda işbirliği vardı. Ama gördük ki, onlar İran'a ne demokrasi istiyorlar ne de başka bir şey. Onların söylediklerini Humeyni zaten yapmış. Onların bütün mücadelesi, Humeyni gitsin yerine Recavi gelsin. Şimdi Recavi'nin gelmesi için mi devrim yapalım?

Mücahidin'in imkanlarıyla, parasıyla bize karşı böyle bir grubu oluşturdular. Sonra İran'ın içine peşmerge göndermeye kalktılar. Gönderdiler, bir kaç gün sonra da peşmergelerin hepsi geri döndü. Bunların İran'da kimseleri yok. Mücahidlerle birlikte Irak'ta oturup, yaşamlarına bakıyorlar. Onlar İsimlerini "İ-KDP" koysalar da bizlerle hiç bir alakaları yoktur. Partimizin ismini Mücahidlere satmak istiyorlar. Kaldı ki, biz, demokratik bir kongre yaptık. Bu insanların tümü, bu kongrede vardı. Hepsi kongre kararlarına oy vermişlerdir. Bunlardan hiç biri “kongre meşru değildir” diyemez. Bu bağlamda, onlar açısından ne bir partiden söz edilebilir ve ne de o partinin demokratik oluşumundan.

İran - Irak ateşkesinden sonra Irak, bütün gücüyle Güney Kürdistan'a saldırdı. Bu saldırı bundan sonra hedefin Güney Kürdistan hareketi olacağının işareti olarak değerlendirilebilir mi?

Halepçe olayından sonra bekliyordum. Çünkü Halepçe olayının Irak'taki konumu başka türlüdür. Halepçe'yi ilk önce Irak Kürtleri aldı. Sonradan İran ordusu oraya girdi. Irak bu işbirliğine çok tepki gösterdi. Şimdi Irak af çıkardı. Biliyorsunuz Ortadoğu'da bu metotlar çoktan beri var. Af sonrası görüşmelerin olması imkanı mevcuttur.

Kimler arasında ve nasıl?

Irak Kürtleri ile Irak hükümeti arasında. Bana göre, görüşmelere oturmadan evvel Irak avantajlı bir duruma geçmek istiyordu ve bu saldırıyı onun için başlattı. Beklemek lazım, ben olayı böyle görüyorum.

Bildiğiniz gibi Irak'ın bu saldırıları karşısında yüz binlerce sivil Kürt, Türkiye'ye sığındı. Bildiğiniz gibi 1975'te Türkiye sınırlarını Kürtlere kapatmıştı. Şimdi ise Kürt sığınmacılarını kabul etti. İran da kabul ettiğini açıkladı. Sizce, Türkiye hudutlarını neden açtı?

Zannediyorum ki, Türkiye'ye her taraftan baskı geldi. Şunu söylemek gerekir ki, Türkiye, Kürtlerin yaşadığı ülkeler arasında, tırnak içinde en "demokratik" olanıdır. Örneğin bir çatışmada İran ordusundan veya bizden yüzlerce insan ölüyor veya peşmergelerimiz bir şehre girip büyük bir operasyon yapıyorlar, fakat gazeteler tek bir kelime yazmıyor. Halbuki Türkiye'de yazıyorlar. Türkiye, kendisini Avrupai bir devlet olarak göstermek istiyor. Türkiye'nin ekonomik imkanları çok azdır. Geçenlerde okuduğuma göre Türkiye'nin 50 milyonluk nüfusu bu çağın sonunda 70 milyona kadar çıkacak. Türkiye'nin, Avrupa ile bütünleşmesi lazım. Avrupa ile yola devam etmek isterse Fransa gibi, Belçika gibi olmasa bile, biraz demokratik olması lazım. Sanıyorum Türkiye'ye baskı yapıldı ve Türkiye bunu kabul etti. Diğer taraftan bu kadar Kürdün kaçıp Türkiye'ye gelmesi, Türkiye için bir problemdir. Ayrıca bugün Türkiye'de bir kaç yüz bin İranlı mülteci var. Pakistan'ın Afganistan'dan istifade ettiği gibi Türkiye de, ülkedeki İranlılar için uluslararası kuruluşlardan para alıyor. Şimdi de Kürtler hesabına istifade edecek. Gerçek affın olması halinde giden Iraklıların çoğu geri dönebilirler, Türkiye'de kalmazlar. Çünkü Türkiye onlara fazla imkanlar sağlamayacaktır.

Kuzey Kürdistan gelirsek, Türkiye'deki Kürt hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İran Kürdistanı'nda bize başkalarının müdahalelerinden hoşlanmıyoruz. Öğrenmek, tarihten dersler çıkarmak çok iyi bir şey. Türkiye Kürt hareketinin tarihinden çok iyi şeyler öğrendik. Keza, Irak Kürt hareketinin tarihinden de çok şeyler öğrendik. Türkiye, söylediğim gibi bu ülkeler arasında nispi olarak “demokratik” bir ülkedir ve legal imkanlar çoktur. Bu imkanlardan istifade etmek gerekir. Dün benden sordular bu imkan İran ve Irak'ta var mı? Yok dedim.

Filistin hareketi kaç seneden sonra yalnız silahlı mücadele ile bir yere varılamayacağını kavradı. Şimdi ayaklanmalar ve demokratik yollarla çok şeyler kazanıyorlar. Zannediyorum ki, Türkiye Kürdistanı'nda siyasi sorumluluğu olan liderler iyi, dakik bir anlayışla Türkiye'nin var olan bu demokratikleşme sürecinden istifade etmeleri gerekir. Türkiye'de şimdi Türk liderler, sosyal demokrat liderler, Ecevit gibi liderler Kürt meselesinin gündemde olduğunu kabul ediyorlar.

Mesela İran'da bizim partimiz bütün terörist metotları mahkum etmiştir. Hiç bir zaman rehine almayız, sivil halka karşı hiç bir terörist eylem yapmayız, uçak kaçırmayız. Çünkü bu tür eylemler size bir kaç günlük propaganda malzemesi olur, ama sizi başka türlü tanıtır. Onun için partimiz birçok ülkede, Avrupa'da sorumluluğu olan siyasi bir parti olarak bilinir.

Sonra tarihimizde olan bir şeye değinmek istiyorum. Atalarımız politikada her şeyi siyah beyaz olarak görmüşler. Politikada siyah beyaz yoktur. Politikada siz bir hak elde edersiniz, sonra başka bir hak daha almak için çabalarsınız. Kürtlerin yarısı Türkiye'de yaşamaktadır ve Kürt sorunu Türkiye'de bir çözüme kavuşacaktır. Bu diğer parçalar için de bir örnek teşkil edecektir. Ama bunun için çok çalışmak lazım ve savaşmak lazım. İçi boş sloganları bırakıp tolerans sahibi olmak lazım. Türkiye Kürtlerinden çok şey bekliyorum. Kürdistan Demokrat Partisi olarak bütün dünyadaki ulusal kurtuluş mücadelelerini destekliyoruz. Tabii ki, Kürt halkının Türkiye'deki kurtuluş mücadelesini de destekliyoruz. Bu bizim hakkımızdır. Bu demek değildir ki, biz Türkiye'nin iç işlerine karışmak istiyoruz. Bu bizim milli ve insani açıdan, hem hakkımız hem de görevimizdir.

Türk ordusunun Kerkük'e gireceği yönünde gerek basında, gerekse politik kulislerde tartışmalar oldu. Şuan ki, şartları da göz önüne alırsak Türk ordusu Kerkük'e girebilir mi?

İran ordusu, Halepçe ve daha yukarı bölgelerden Kerkük'e girmek istediğinde, Türk gazeteleri açık bir biçimde Kerkük'ün işgalini yazıp tartışıyorlardı. Türkiye bugüne kadar hala Kerkük'ü Türk şehri saymaktadır. Tabii, İran Kerkük'e girmeye kalksaydı Türkiye, İran'dan önce girecekti. Ama şimdi Türkiye'nin bahanesi ortadan kalkmıştır. Zaten Irak da bunu şu an kabul etmez.

Sayın Kasımlo, Kürdistani Cephe ve Kürt örgütlerinin Avrupa'daki ortak çalışmaları konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bütün Kürdistan'da tek bir cepheyi olanak dahilinde görmüyorum. Çünkü, bütün parçalarda şartlar başka türlü. Sonra istediğimiz şeyler de başka. Mesela biz İran'da otonomi isterken, Irak Kürtleri gerçek otonomi istemekteler. Türkiye'de Kürt halkının varlığı, dili, kültürü gündemde. Bunlardan dolayı ben, Kürdistani Cephe'yi günün sorunu olarak görmüyorum. Gelecekte belki olur. Ama şimdi değil.

Yurt dışında ise, durum daha değişiktir. Almanya, İsveç, Fransa gibi bazı ülkelerde işbirlikleri oluyor. Kürt hareketleri ve bizlere yardım eden uluslararası kuruluşların çalışmalarıyla iki hedef üzerinde işbirliği yapıla bilinir. Birincisi; Kürt halkının kendi geleceğini tayin etmesi konusunda bütün Kürt örgütleri anlaşmaktadırlar. İkincisi; insan hakları konusunda olabilir. Bu iki hedefi gerçekleştirmek için bütün ülkelerde komiteler kurulup, ortak çalışmalar yapılabilir. Bu kurumlar arasında demokratik bir ilişki ve tolerans olması gerekir. Örneğin bize insani kuruluşlar yardım yapıyorlar. Medical International, Medical Le Mond bize doktor ve hemşire gönderiyorlar. Hastanelerimizi onlar kurup ve yönetiyorlar. Bu tür yardımlar olabilir. Kürt hareketi daha da genişlerse başka yardımlar almak da mümkün.

Peki, Kürdistan sorununu uluslararası gündeme taşımak için Irak, Türkiye ve İran 'da mücadele eden Kürt hareketleri ortak tavır takınabilirler mi?

Elbette. İran'da, Türkiye'de, Irak'ta durum başka türlü, ama dışarıda bu günkü hedefler üzerinde dayanışma, birlikte davranma olabilir. Zaten bu mesele sadece politik örgütlerin meselesi değil ki, bütün Kürt milletinin meselesidir. Bana göre, hatta hiç bir örgüte bağlı olmayan Kürtler de çalışabilirler.

Kurdistan Press ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?


Kurdistan Press yeni elime geçti. Daha önce görmemiştim. Gazete çoğulculuğu, toleransı kabul ediyor. Kendisini ideolojik bağımlılık altında tutmuyor, bir örgüte bağlanmamış. Böyle bir gazete, bu düzeyini sürdürürse, bizler için vazgeçilmez bir kurum olur. Bilhassa Stockholm'de olanaklar çok. Başka bir avantajı da hem Türkçe hem de Kürtçe. Başka bir insan neden yalnız Kürtçe yazmıyorsunuz diyebilir. Ben biliyorum ki, bizim Kürt arkadaşlar Kürtçe okuyamıyorlar. Türkiye'de Kürtçe yasak olduğu için Kürt okulları da yok. Kurdistan Press, bizim kültürümüzü, tarihimizi, isteklerimizi ve bütün Kürt milletinin savaşını Türkiye'de Kürtlere ve Türklere tanıştırması büyük bir görevdir. Ümit ederim ki, gazeteniz, hepimizin gazetesi Kurdistan Press bu mücadelesinde başarılı olur.

08 Eylül 1988
Tags: