Mesud Barzani, peşmerge güçlerinin Kobani’ye geçişi için Türkiye’den izin istedi mi?

Çetin Çeko

Mesud Barzani'nin başkanlığında PYD ile yapılan toplantıda peşmerge güçlerinin Batı (Rojava) Kürdistan'a geçişi konusunda Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile anlaşamaya varıldığı, bu anlaşma ardından Mesud Barzani'nin Peşmerge güçlerinin Kobani'ye geçişi için Türkiye'den resmi talepte bulunduğu belirtiliyor.

Şu ana kadar Türk yetkililer izin başvurusu konusunda herhangi bir teyitte bulunmazken, Kürdistan Bölgesi Hükümet yetkilileri ise ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ cevabını vermekteler.

Geçtiğimiz günlerde PYD Başkanı Salih Müslim'in Türkiye'ye ziyareti ardından, Ankara'nın Kobani'ye geçiş koridoru açma konusunda söz verdiği, fakat buna uygun adım atmadığı Müslim tarafından açıklanmıştı.

Mesud Barzani'nin de peşmergenin Türkiye'den geçiş izni istemesi Salih Müslim'in Ankara ile görüşmesi ardından geldi. Kobani’ye olası yardım girişiminin Hewler (Erbil) vasıtasıyla yapılmasının Türkiye açısından hukuki zemini son Suriye - Irak tezkeresiyle mevcut.

Tezkere, yabancı ülke askerlerinin Türkiye topraklarında konuşlandırmasına ve ortak operasyon yapmasına olanak tanıyor. Kürdistan Hükümeti peşmerge güçlerinin bu yasal format kapsamında Türkiye’nin siyasi sınırları içinden Kobani’ye geçiş yapmaları mümkün.

Türkiye açısından bunun politik getirisi ve götürüsüne baktığımız zaman, peşmergenin Türkiye siyasi sınırları içine adım atmasını istemediği açık olarak gözüküyor. Tersine Türkiye, kendi askeri varlığını “tampon bölge” yaratarak Güney ve Batı Kürdistan’da konuşlandırmak istiyor.

Konuya ilişkin sorumu yanıtlayan PYD Eş Başkanı Salih Müslim, “Türk yetkililerle yaptığımız son görüşmede, Hewler vasıtasıyla Kobani’ye herhangi bir girişimde bulunmayı ele almadık" dedi.

Öte yandan DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, BBC Türkçe bölümüne verdiği mülakatta, teyit edilmese de Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin, Kobani'ye ağır silahların sevkiyatı için Türkiye'ye başvuruda bulunduğu, Türkiye'nin ise bu talebe bir yanıt vermediği, beklettiği açıklamasını yaptı. Dicle, ağır silahların geçişinin sağlanması durumunda, Kobani protestolarının da son bulacağını ifade etti.

Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Politbüro Sorumlusu Mele Bahtiyar da, KDP ve Yekiti’nin Kobani’ye silah yardımı yaptığını, coğrafik şartlardan dolayı peşmerge göndermenin mümkün olmadığı açıklamasında bulundu.

Bahtiyar, Kürdistan Anayasası çerçevesinde peşmerge gönderme yetkisinin bizzat Bölge Başkanı’na verildiği, yetkinin Mesud Barzani’de olduğunu belirtti. Bu açıklamadan yola çıkarak, Mesud Barzani’nin, Kürdistan Bölgesi adına Türkiye’den peşmergenin Kobani’ye geçişi için izin istediği bilgisi kuvvetlenmiş oluyor.

‘Gizli diplomasi’ mi?

Güney Kürdistan Hükümeti ile Türkiye arasında öteden beri 'gizli diplomasi’ siyaseti yürütüldüğü biliniyor. Kürdistan Bölgesi Hükümeti'nin, IŞİD'in Şengal saldırısı sırasında Türkiye'den askeri mühimmat desteği istediği, Türkiye'nin böyle bir yardımda bulunmadığı gibi, Batılı güçlere Kürdistan Bölgesi ve Irak’a askeri mühimmat yardımında bulunmamaları çağrısı yaptığı ortaya çıkmıştı. Bu durum Ankara ile Hewler arasında soğuk rüzgarların esmesine, Kürdistan hükümet yetkililerinin Türkiye’yi açık eleştirilerine yol açmıştı.

Buna benzer bir durum şu an Hewler ile Ankara arasında tekrardan yaşansa bile, her iki merkez aralarındaki ilişkilerin sorunlu yürüdüğü izlenimini vermemek için bu konuda bir açıklamada bulunmaktan itina ile kaçınıyorlar.

‘Hewler Anlaşması’ hayat bulacak mı?

Bu arada PYD ile Güney Kürdistan Hükümeti arasında sorunlu olan ilişkilerde yumuşama işaretleri gelmeye devam ediyor. Salih Müslim, Hewler ile görüştüklerini ve görüşmelerin devamlılık arz edeceğini belirtti.

Bilindiği üzere Ekim 2012, Hewler’de Mesud Barzani’nin başkanlığında bir araya gelen aralarında PYD’nin de bulunduğu 15 Batı Kürdistanlı örgüt, 7 maddelik Hewler Anlaşması’nı imzaladılar. Anlaşmanın ardından “Suriye Kürt Konseyi” kuruldu. Söz konusu Konsey, Kürt halkının ulusal ve demokratik haklarının hayata geçmesi için Batı Kürdistan’ın siyasi, idari ve askeri yönetimini üstlenecekti. Anlaşmanın en önemli maddelerinden biri ise, Kürt örgütlerinin basın üzerinden birbirine yönelik profakatif karşıtlığa son vermeleriydi.

Anlaşma, sadece kağıt üzerinde kaldı ve hayata geçmedi. Irak KDP yanlısı gruplar, PYD’nin bölgede en kuvvetli siyasi ve askeri güç olarak, anti demokratik dayatma ve uygulamalarının anlaşmanın hayata geçmesini engellediği eleştirisinde bulundular. PYD ise, Hewler Anlaşması’nı bizzat Tayyip Erdoğan’ın, Irak KDP vasıtasıyla hayata geçmesinin engellediğini iddia ediyorlar.

Süreç içinde Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinden Leyla Zana ve Osman Baydemir başta olmak üzere birçok politikacı ve çevre, PKK ve PYD’nin, Irak KDP ile ilişkilerini normalleştirmek için girişimde bulundular. Hewler’de sürdürülen görüşmeler Diyarbakır, Ankara ve Avrupa’da da devam etti ve birçok konuda prensip anlaşmasına varılmasına karşın ilişkiler inişli, çıkışlı günümüze kadar sürdü ve sürüyor.

İŞİD’in Şengal ve Kobani saldırıları ardından Güney ve Batı Kürdistan’daki siyasi ve askeri gelişmeler, Hewler Anlaşması’nın günümüz koşullarına göre tekrardan ele almayı gündeme getiriyor. Bu konuda başta PYD olmak üzere diğer Batı Kürdistanlı siyasal güçlere adım atmaları konusunda siyasal çevrelerden çağrılar yapılmakta.

Hewler Anlaşması’nın yeni gelişmeler ışığında hayat bulması, aynı zamanda Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanmasına yönelik kapanan kapıların tekrardan aralanmasına da yol açabilir.

4 bin Rojava peşmergesi

Öte yandan Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ne yakın Batı Kürdistanlı partilerin 4 bin civarında eğitilmiş peşmergesi Irak Kürdistanı’nda bulunmakta. IŞİD saldırıları ardından bu güçlere Batılı devletlerin Güney Kürdistan hükümetine vermiş olduğu silahları kullanmaları için eğitim verildiği ve IŞİD ile Güney Kürdistan’da savaştıkları biliniyor.

PYD’nin kabul etmesi durumunda bu güç Kobani’ye geçemese bile, Batı Kürdistan’ın diğer bölgelerine konuşlandırılması durumunda, İŞİD’e karşı askeri dengeler ve moral açısından Kürtler lehine önemli bir avantaj elde edileceği ifade ediliyor.

Türkiye’nin Kobani’ye koridor açmaya direnmesi ardından Türkiye’nin metropol şehirlerinde ve Kürdistan’da meydana gelen protesto eylemlerinden sonra, Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin olası izin başvurusuna Türkiye’nin “evet” deyip demeyeceği önemli bir soru işareti olarak Ankara’da masada duruyor.

Genel kanı Türkiye’nin üzerindeki uluslararası baskılara rağmen, Kobani konusunda mevcut pozisyonunu koruyacağı ve tek yanlı adım atmayacağı yönünde. Öte yandan Türkiye’nin IŞİD ile ilişkileri ve desteği bir yana, AK Parti hükümeti, IŞİD’i kendisi için tehlike çemberi içinde gördüğünü söylese bile “paralel yapı” ile mücadele IŞİD’in önünde gelmekte.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun geldikleri ideolojik yapı gereği IŞİD’e karşı açık bayrak açmaları, tabanlarında ve Müslüman dünyasında, Mısır’da Sisi’nin durumuna düşeceği izlenimi vereceğinden çok dikkatli adım atmaya çalıştıkları çıplak gözle görülecek kadar net.

IŞİD karşı savaş, bölgede ve dünyada devletleri ve yerel politik aktörleri ittifaklar siyaseti başta olmak üzere yeniden formatlamaya başladı. Bunun içinde birbirlerine ‘stratejik müttefikler’ diyen Güney Kürdistan ve Türkiye’de bulunmakta.

Eğer IŞİD, gerçekten yenilemez veya minimalize edilemez ise süreç; Kürtleri yoran, Kürdistan’daki mevcut kazanımları ileri götürme yerine korumaya çalışan uzun ve sancılı bir döneme evirilebilir. Bu açıdan başta Türkiye olmak üzere Körfez devletleri ve diğer yerel güçler, Kürtlerin özellikle bağımsız statü kazanmasını engellemek için IŞİD’e destek vererek ayakta tutmak isteyeceklerdir.

Türkiye’nin Suriye’de öncelikli hedefi IŞİD olmayıp, Beşar Esad’ın devrilmesi ve ardından Kürtlerin statülerinin ele alınması, Türk resmi politikası olarak dillendiriliyor. Bu ise Kürtlerin şu anki mevcut kazanımlarından vaz geçmeleri anlamına geliyor. Türkiye, bu siyasetiyle etrafında oluşacak ister özerk, ister federe, isterse bağımsız statüye sahip birbirine bağlı Kürdistan koridorunun, Kuzey’de “müzakere” veya “barış süreci” adı altında devam ettirdiği programla üst üste düşmediği için engellemeye çalışıyor.

Bu açıdan Türkiye, kendi iradesi dışında oluşan Güney Kürdistan’la sürdürdüğü siyasal ve ekonomik ilişkilerine rağmen, Kürdistan diğer parçalarında ikinci, üçüncü ve dördüncü bir Güney Kürdistan’ın inşasını istemiyor.

Batı Kürdistan’da PYD’nin ne bağımsız Kürdistan kurmak, ne de mevcut sınırları değiştirmek gibi bir hedefi olmamasına karşın, Türk devleti buna bile tahammül etmiyor. Demek ki devlet, Kuzey Kürdistan için düşündüğü bireysel vatandaşlık hakkı ve yerel yönetimlerin güçlendirmesi çerçevesinin Kürtleri kesen bir proje olmadığını çok iyi biliyor.

Sonuç şunu ortaya çıkarıyor: Türk devleti, Batı Kürdistan’da mevcut güç PYD olduğu için değil, geleneksel devlet DNA’sındaki “statüsüz Kürtler” siyasetindeki kromozomundan dolayı, genetik olarak Kürtlerin kolektif bir statü kazanmasına ve mevcut kazanımların korumasına karşı duruyor.

@cetin_ceko
Tags: