Bugün benim doğum günüm! Yılmaz Güney ile muhabbet

Çetin Çeko

Yılmaz Güney, 1 Nisan şakası olarak 1 Nisan 1937 yılında dünyaya geldi. Bugün onun doğum günü. Genelde hayattan göçüp gidenler doğum günlerinde değil de ölüm yıldönümlerinde anılırlar. Bence her ikisinde de anılmalılar. Size Yılmaz Güney kimdi, neler yaptı diye klasik bir biyografi anlatımı yapmayacağım. Yılmaz, bugün hayatta olsaydı, günümüzde yaşanan siyasal gelişmeleri nasıl yorumlar, nasıl bir duruş sergilerdi diye sorular sormaya çalışacağım.

Güney'i anlamama yardım eden önemli ortak bir noktamızın olduğunu düşünüyorum. O, hayata veda ettiğinde kırk yedi yaşında idi. Ben de şu an kırk yedi yaşındayım. Kırk yedi yıllık hayat dilimi içine çocukluğunu, delikanlılığını, aşklarını, evliliklerini, çocuklarını, filmlerini, kitaplarını, mahpusluğunu, örgütünü, hastalığını sığdırmak bazıları için çok, bazıları için az bir zaman dilimi olsa gerek.

Namı değer, diğer ismiyle "Çirkin Kral" Yılmaz, hayata veda ettiğinde Berlin Duvarı henüz yıkılmamıştı. Sovyetler dağılmamış, Çin en kapitalist devletlere taş çıkartırcasına kapitalistleşmemişti. Kürdistan'ın Güney parçasında Federe bir Kürt devleti kurulmamış, Kuzey Kürdistan'daki siyasal mücadele kitleselleşerek milyonlarla ifade edilmeye başlanmamıştı. Arap dünyasında yaprak titremiyor, bahar rüzgarları ise hiç esmiyordu. Ne internet ne de akıllı telefonlar günlük yaşama girmişti.

Bugün Yılmaz Güney yaşasaydı bu kadar baş döndürücü toplumsal dönüşüm ve değişimler karşısında tavrı ne olur, ne düşünürdü? Kuşkusuz şu veya bu şekilde o da değişirdi.

Hayatta olsaydı eğer kendisiyle söyleşi değil, muhabbet yapmak isterdim.

Beni ve bir kısım Kürt çevrelerini çok rahatsız eden soruyla başlardım muhabbetimize...

Kürt ulusal demokratik siyasetinde grup ve kadroların bir birlerine karşı neden nefret dilini kullandıklarını, barışın ve uzlaşmanın dilini neden oluşturmadıklarını, saygı, dostluk ve dayanışmayı neden kuramadıklarını sorardım?

"Kürtleri tatmin, Türkleri ikna etmek gerekir deniyor. Ölü Kürdün en iyi Kürt olduğu sanılırdı. Çok öldüler, çok öldürdüler. Sonra 'açılım' icat oldu. Şimdilerde teslim olan Kürdün en iyi Kürt olacağı sanılıyor. Teslim olmayan için ise hala eski sanı geçerliliğini koruyor. Oysa ne ölü Kürt ne de teslim olan Kürt çözümün kendisi olabilir mi?" diye sorardım.

"AKP'nin Kürt sorununda, meseleyi sadece 'PKK'yı yenmek' olarak görmesi, ekonomik başarıya sözde askeri başarıyı da eklemeleri, toplumsal hiç bir çözüm için kıllarını kıpırdatmamaları açısından AKP ve Erdoğan'a yaklaşımınız ne diye sorardım.

Son günlerde "yeni strateji" diye dillendirilen Kürt sorununda "muhatapsız muhataplık nedir?" diye sorardım.

Kısmi anayasa değişikliğinde tavrınız neydi "yetmez ama evet miydi" yoksa "boykot" muydu diye sorardım.

"Türkiye sosyalist hareketinin Kürt sorununda açık bir tavır almaktan hala çekindiği, hatta 'Kürtlerin arkasına saklanarak' bu tavrı meşrulaştırmaya çalıştıkları, bu tavırlarını sürdürdükleri sürece çözüm sürecine katkı sunmalarının mümkün olmayacağı değerlendirmelerine" katılıp katılmadığını sorardım.

Güney Kürdistan hareketi, ulusal ve demokratik taleplerini otonomiden bağımsızlığa yükseltirken, neden Kuzey Kürdistan hareketinin bağımsızlıktan özerkliğe bile benzemeyen bir "özerkliğe" gerilediğini sorardım.

Arap baharında Kürt rüzgarlarını, Suriye'nin demokratikleşmesi ve Kürt ulusal haklarına siyasal çözümler getirmesi ile Kürdistan'ı sarmalayan sömürgeci zincirlerden bir parçanın daha kopacağı, gevşeyeceği bunun da İran ve Türkiye üzerinde baskının artacağı anlamına gelip gelmeyeceğini sorardım.

Adana'da, Diyarbakır'da, Cizre'de, Batman'da taş atan, Pozantı Cezaevi'nde cinsel tacize uğrayan Kürt çocuklarını sorardım.

F-16'larla bombalanan Roboskili 34 Kürt köylüsünü, Kazan Vadisi'nde kimyasal bombalarla katledilen gerillaları, Halepçi'yi hatırlatır bunları sinemaya nasıl aktarabileceğini sorardım.

Bir kısım çevrelerin "iadei-i itibar"ınızın devlet tarafından kabul edilmesi ve mezarınızın ülkeye taşınması yönünde kampanya başlattıklarını, buna karşın bir kısım çevrelerin de kaybedilen bir itibarın olmadığı, böyle bir talebin yanlış, Güney'in anısına saygısızlık olacağını savunduklarını bu konuda kendisinin ne düşündüğünü sorardım.

Muhabbetimizin gidişatına göre ara sorular da gelirdi tabi...

Kuşkum yok ki, Yılmaz'ın sorularıma vereceği yanıtlar ölümünün ardından baş döndürücü bir şekilde geçen yirmi sekiz yıllık değişim ve dönüşümün radikal cevapları olurdu.

Yılmaz Güney, her zaman devlete karşı dik durdu. Dağa harman eken, beğe ferman yazan isyancı karakteriyle tanındı.

Bugün hayatta olsaydı Kürt siyasal hareketiyle olan diyaloğu ve duruşu yirmi sekiz yıl öncesinden daha kuvvetli olurdu diye düşünüyorum.

İyi ki doğdun Yılmaz! Doğum günün kutlu olsun.... 01.04.2012

cetin.ceko@gmail.com
Tags: