Çatışmalı sürece ilişkin gazeteci Hülya Yetişen’in sorusunu Kurdistan Post için yanıtladım. (1)
Soru: Türkiye’deki çatışmalı durum 1990'li yıllardaki düzeyi kat be kat aşmış durumda. Devlet böylesine yoğun çatışmalı süreci neden başlattı? Sizce sonuçları ne olabilir? Bu çatışmalı süreç nasıl durdurulabilir? Bu surecin 1 Kasım seçimlerine etkisi ne olur?
Cevap: Silahlı çatışma ortamına dönüşün temel nedeni 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde 10 barajını aşarak 80 milletvekiliyle parlamentoya girmesi ve Türk sistem partilerinin Türkiye’de ve Kürdistan’da Kürtleri temsilde azınlığa düşmeleridir.
Devlet, Kürt hareketini Kürtlerin temsilcisi olarak kendi çizdiği legal çerçeve ve uluslararası kamuoyunun kabul ettiği meşru alanda potansiyel bir güç olmasını hiçbir zaman istemedi. Kürt hareketini ‘’terör’’ kavramı ile eş tuttu ve meşruiyetini tartışma konusu yaptı. 7 Haziran seçimleriyle devletin bu argümanı darbe yedi.
Görünürdeki çatışma, PKK ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında olsa bile asıl hedef HDP'dir. HDP yerine başka bir sistem partisi parlamentoya girseydi AKP, CHP ve MHP koalisyon hükümetine yaklaşımda ve erken seçim kararı alınmasında daha farklı bir yol izlerlerdi. HDP tecritli bir yol ve yöntem izlenmesi onun Kürt ağırlık yapısından kaynaklanmaktadır.
Devletin legal Kürt siyasal hareketlerine yaklaşımdaki parametreleri değişime uğramıştır. Artık özerkliği, federasyonu ve bağımsızlığı savunan Kürt hareketleri, sistemi etkileyecek ve kilitleyecek potansiyel güce ulaşmadıkları sürece, şu veya bu şekilde sınırlı da olsa kendilerine ifade ve örgütlenme alanı tanınmaktadır. Örneklersek, devlet açısından bireysel kültürel vatandaşlık haklarını savunan ama sistemi etkileme ve kilitleme gücüne sahip bir Kürt hareketi, sistemi etkileme ve kilitleme gücüne sahip olmayan bağımsız birleşik Kürdistan’ı savunan radikal bir hareketten şuan için daha tehlikelidir.
Bunun nedeni Kürtlerin ve Kürdistan’ın hiç bir statüsünün olmayışıdır. Eğer Kürtlerin ve Kürdistan'ın bir statüsü olsaydı o zaman devlet kültürel özerklik, siyasal özerklik, federasyon ve bağımsızlık isteyen güçler arasında kendisi için en makul olanının tercihini yapacak ve sisteme entegre olma veya sistemden ayrılma gücüne göre bu yapılara tavır geliştirecekti. Bugün için talep edilen statünün niteliği değil, Kürtlerin yığınsal temsilini yapan gücün potansiyeli belirleyici olmaktadır.
PKK gibi silahlı bir gücün tabanına yaslanmayan HDP dışındaki legal Kürt partileri, örneğin HAKPAR, PAK, TKDP vb. seçimlerde yüzde 10 barajını aşarak 80 milletvekili ile parlamentoya girselerdi ve AKP yerine başka bir Türk sistem partisi iktidarda olsaydı farklı bir senaryoyla bu partilere de devlet tarafından operasyon yapılırdı. Kuşkusuz çatışmalı ortamın yaratılmasında Erdoğan faktörü belirleyicidir. Erdoğan'ın başkanlık ihtirası bu operasyonu daha kanlı ve keskin hale getirmiştir.
Devlet, Kürtlerin temsilinin Türk kurumsal yapıları içinde kalmasını isteyerek, statüsüz Kürt ve Kürdistan siyasetini sürdürmeye çalışmaktadır. HDP'nin ‘Türkiyelilik’ söylemine rağmen cumhuriyet tarihinde bu yoğunlukta ve nitelikte Kürtlerin temsili ilk defa Kürt ağırlıklı bir parti tarafından parlamentoda gerçekleşmiştir. Devlet bunu Kürtlere ve Kürdistan’a statü talebinin ciddi ve tehlikeli bir adımı olarak görüp algılamaktadır.
Bu nedenle çatışmalı kaos ortamı yaratılarak mevcut potansiyeli 7 Haziran öncesine çekmeye, legal Kürt hareketini terör söylemi ve algısıyla marjinalize etmeye çalışmaktadır. PKK ise devletin bu tuzağına HDP'nin yüzde 80-90 civarında oy aldığı kentlerde "devlete karşı değiliz, ama devlete rağmen öz yönetimler ilan ediyoruz" diyerek cevap vermektedir. PKK’nın bu yaklaşımı birçok nedenle açıklanabilir. Ama şu bir gerçek ki, bu tavır 7 Haziran seçimlerinden başarı ile geçen ve zaten bölgesel özerkliği savunan HDP'nin özerklik talebi deforme edilerek elinden alınmış ve özerklik isteminin kulvarı değiştirilerek HDP'nin eli zayıflatılmıştır.
Devlet çatışma merkezli bir siyaseti önüne koymuştur. Bunun boşa çıkarılması ve akan kanın durdurulması için PKK gerçekten savunma pozisyonuna geçmeli tek taraflı ateşkes ilan etmelidir. Bu Kürt halkının, Kürt legal sivil hareketlerinin, Türk demokratlarının ve uluslararası kamuoyunun talebidir. Bunun hayata geçmesi için PKK lideri Öcalan’ın çağrısını beklemek yanlıştır. Göstermiştir ki, çatışmasızlık ortamı ulusal demokratik hakların savunulmasında legal Kürt hareketinin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
1 Kasım seçimlerine bunun etkisi ne olur sorunuza gelirsek; 1 Kasım Seçimlerinin şuan ki şartlarda Kürdistan’da nasıl gerçekleşebileceğini, gerçekleşebilmesi durumunda ise ne kadar adil ve serbest bir seçim olacağı kuşkuludur. Ayrıca 7 Haziran seçimlerinde HDP'ye gelen yüzde 4,5 civarında Kürt muhafazakar oyları kristalize olup HDP’de kalma şansı varken, şimdi bu potansiyelin 1 Kasım seçimlerinde nasıl bir rota izleyeceği önemli bir soru işaretidir.
Gerek çatışma ortamının son bulmasında, gerekse 1 Kasım seçimlerinde Kürt hareketleri asgari müştereklerde bir araya gelebilmenin şartlarını yaratarak ulusal bir blok oluşturabilirlerse, bunun birçok sorunun aşılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum.
(1) http://www.kurdistan-post.eu/tr/roportajlar/catismali-surecte-dusunenlerin-dusuncesi-hulya-yetisen
Soru: Türkiye’deki çatışmalı durum 1990'li yıllardaki düzeyi kat be kat aşmış durumda. Devlet böylesine yoğun çatışmalı süreci neden başlattı? Sizce sonuçları ne olabilir? Bu çatışmalı süreç nasıl durdurulabilir? Bu surecin 1 Kasım seçimlerine etkisi ne olur?
Cevap: Silahlı çatışma ortamına dönüşün temel nedeni 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde 10 barajını aşarak 80 milletvekiliyle parlamentoya girmesi ve Türk sistem partilerinin Türkiye’de ve Kürdistan’da Kürtleri temsilde azınlığa düşmeleridir.
Devlet, Kürt hareketini Kürtlerin temsilcisi olarak kendi çizdiği legal çerçeve ve uluslararası kamuoyunun kabul ettiği meşru alanda potansiyel bir güç olmasını hiçbir zaman istemedi. Kürt hareketini ‘’terör’’ kavramı ile eş tuttu ve meşruiyetini tartışma konusu yaptı. 7 Haziran seçimleriyle devletin bu argümanı darbe yedi.
Görünürdeki çatışma, PKK ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasında olsa bile asıl hedef HDP'dir. HDP yerine başka bir sistem partisi parlamentoya girseydi AKP, CHP ve MHP koalisyon hükümetine yaklaşımda ve erken seçim kararı alınmasında daha farklı bir yol izlerlerdi. HDP tecritli bir yol ve yöntem izlenmesi onun Kürt ağırlık yapısından kaynaklanmaktadır.
Devletin legal Kürt siyasal hareketlerine yaklaşımdaki parametreleri değişime uğramıştır. Artık özerkliği, federasyonu ve bağımsızlığı savunan Kürt hareketleri, sistemi etkileyecek ve kilitleyecek potansiyel güce ulaşmadıkları sürece, şu veya bu şekilde sınırlı da olsa kendilerine ifade ve örgütlenme alanı tanınmaktadır. Örneklersek, devlet açısından bireysel kültürel vatandaşlık haklarını savunan ama sistemi etkileme ve kilitleme gücüne sahip bir Kürt hareketi, sistemi etkileme ve kilitleme gücüne sahip olmayan bağımsız birleşik Kürdistan’ı savunan radikal bir hareketten şuan için daha tehlikelidir.
Bunun nedeni Kürtlerin ve Kürdistan’ın hiç bir statüsünün olmayışıdır. Eğer Kürtlerin ve Kürdistan'ın bir statüsü olsaydı o zaman devlet kültürel özerklik, siyasal özerklik, federasyon ve bağımsızlık isteyen güçler arasında kendisi için en makul olanının tercihini yapacak ve sisteme entegre olma veya sistemden ayrılma gücüne göre bu yapılara tavır geliştirecekti. Bugün için talep edilen statünün niteliği değil, Kürtlerin yığınsal temsilini yapan gücün potansiyeli belirleyici olmaktadır.
PKK gibi silahlı bir gücün tabanına yaslanmayan HDP dışındaki legal Kürt partileri, örneğin HAKPAR, PAK, TKDP vb. seçimlerde yüzde 10 barajını aşarak 80 milletvekili ile parlamentoya girselerdi ve AKP yerine başka bir Türk sistem partisi iktidarda olsaydı farklı bir senaryoyla bu partilere de devlet tarafından operasyon yapılırdı. Kuşkusuz çatışmalı ortamın yaratılmasında Erdoğan faktörü belirleyicidir. Erdoğan'ın başkanlık ihtirası bu operasyonu daha kanlı ve keskin hale getirmiştir.
Devlet, Kürtlerin temsilinin Türk kurumsal yapıları içinde kalmasını isteyerek, statüsüz Kürt ve Kürdistan siyasetini sürdürmeye çalışmaktadır. HDP'nin ‘Türkiyelilik’ söylemine rağmen cumhuriyet tarihinde bu yoğunlukta ve nitelikte Kürtlerin temsili ilk defa Kürt ağırlıklı bir parti tarafından parlamentoda gerçekleşmiştir. Devlet bunu Kürtlere ve Kürdistan’a statü talebinin ciddi ve tehlikeli bir adımı olarak görüp algılamaktadır.
Bu nedenle çatışmalı kaos ortamı yaratılarak mevcut potansiyeli 7 Haziran öncesine çekmeye, legal Kürt hareketini terör söylemi ve algısıyla marjinalize etmeye çalışmaktadır. PKK ise devletin bu tuzağına HDP'nin yüzde 80-90 civarında oy aldığı kentlerde "devlete karşı değiliz, ama devlete rağmen öz yönetimler ilan ediyoruz" diyerek cevap vermektedir. PKK’nın bu yaklaşımı birçok nedenle açıklanabilir. Ama şu bir gerçek ki, bu tavır 7 Haziran seçimlerinden başarı ile geçen ve zaten bölgesel özerkliği savunan HDP'nin özerklik talebi deforme edilerek elinden alınmış ve özerklik isteminin kulvarı değiştirilerek HDP'nin eli zayıflatılmıştır.
Devlet çatışma merkezli bir siyaseti önüne koymuştur. Bunun boşa çıkarılması ve akan kanın durdurulması için PKK gerçekten savunma pozisyonuna geçmeli tek taraflı ateşkes ilan etmelidir. Bu Kürt halkının, Kürt legal sivil hareketlerinin, Türk demokratlarının ve uluslararası kamuoyunun talebidir. Bunun hayata geçmesi için PKK lideri Öcalan’ın çağrısını beklemek yanlıştır. Göstermiştir ki, çatışmasızlık ortamı ulusal demokratik hakların savunulmasında legal Kürt hareketinin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
1 Kasım seçimlerine bunun etkisi ne olur sorunuza gelirsek; 1 Kasım Seçimlerinin şuan ki şartlarda Kürdistan’da nasıl gerçekleşebileceğini, gerçekleşebilmesi durumunda ise ne kadar adil ve serbest bir seçim olacağı kuşkuludur. Ayrıca 7 Haziran seçimlerinde HDP'ye gelen yüzde 4,5 civarında Kürt muhafazakar oyları kristalize olup HDP’de kalma şansı varken, şimdi bu potansiyelin 1 Kasım seçimlerinde nasıl bir rota izleyeceği önemli bir soru işaretidir.
Gerek çatışma ortamının son bulmasında, gerekse 1 Kasım seçimlerinde Kürt hareketleri asgari müştereklerde bir araya gelebilmenin şartlarını yaratarak ulusal bir blok oluşturabilirlerse, bunun birçok sorunun aşılmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum.
(1) http://www.kurdistan-post.eu/tr/roportajlar/catismali-surecte-dusunenlerin-dusuncesi-hulya-yetisen