Kürdistan için yeni bir nefes: Rusya!


Irak ve Kürdistan petrolünün hukuki yaptırım hakkının kime ait olduğu, Irak’ın kuruluşundan günümüze miras kalan tarihi bir sorundur. 1958’de Irak’ta Kral Faysal’a karşı darbe yaparak iktidarı ele geçiren General Kasım’ın önemli icraatlarından biri, Irak petrolünün millileştirilmesine yönelik girişimdi. Özellikle Batılı çevreler bu girişimin başarıya ulaşamayacağını, General Kasım’ın sonunun 1951’de İran petrolünü kamulaştıran ve arkasından iktidardan düşürülen Muhammed Musaddık’a benzettiler.

General Kasım’ın sonu ne Musaddık gibi oldu, ne de Irak petrolü tümüyle millileştirildi. Fakat General Kasım, Irak petrollerinin üretimi ve satışını elinde bulunduran "Iraq Petroleum Company"nin (IPC) ortakları BP, Shell, Exxon Mobil, Total ve Partex’den önemli tavizler kopardı. Tavizlerin koparılmasında bir etken de, Sovyetler Birliği’nden dönen Mustafa Barzani ile Kürdistan’a tanınacak otonomi görüşmelerinin Irak’taki politik havayı olumlu yönde etkilemesiydi.

Bu arada Irak’ta kanlı darbeler ve iktidar değişikleri birbirini izledi. 14 yıl aradan sonra 1972’de Saddam Hüseyin BP, Shell, Exxon Mobil, Total ve Partex’in IPC’deki tüm hisselerine el koyarak, “Irak petrolünü” millileştirdi. Şirketler kararın yasadışı olduğunu ve uluslararası yargıya başvuracaklarını duyurdular. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batılı birçok devlet, Irak’ın uluslararası pazarlara petrol satışına ambargo koydu. Bugün ile bir benzetme yaparsak, Bağdat’ın Kürdistan petrolünün satışını durdurmaya yönelik Ceyhan limanından yola çıkan petrol yüklü gemileri takip etmesi, ABD ve Kanada’da olduğu gibi yargıya başvurup gemilere tedbir koydurtmasına benzer siyasi ve hukuki bir macera başlatılmıştı.

Aynı yıl Irak ve Sovyetler Birliği arasında 15 yıllık “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Sovyetler Birliği, Irak’ta ulusal petrol çıkartma endüstrisini kurarak, Sovyetler Birliği, Doğu Almanya, Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Çekoslovakya ayrıca Batı blokundan Fransa ve İtalya'ya Irak petrolünün satışını temin eden sözleşmeler imzaladı. Sovyetler Birliği’nin aracılığıyla Suriye ile yapılan anlaşmayla da Kerkük petrolü Akdeniz’e ulaştı. Böylece IPC’nin ortakları BP, Shell, Exxon Mobil, Total ve Partex’in Irak’ın petrol satışına ilişkin uygulamak istedikleri ambargo boşluğa düşmüş oldu.

Bu kısa tarih, bizlere Rusya’nın Kürdistan’a vaat ettiği ekonomik ve siyasi desteğin nasıl olabileceğinin kodlarını veriyor. Kürdistan petrol ve doğal gazının uluslararası piyasalara ulaşmasında Bağdat, Ankara ve Tahran’ın tehdit ve baskısına kalkan olabilecek çıkış yollarını gösteriyor.

20 yıllık Kürdistan-Rusya enerji anlaşması

Geçtiğimiz Haziran ayında, bağımsızlık referandumu arifesinde Rus enerji devi Rosneft ile Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) arasında 20 yıllık anlaşma imzalandı. Anlaşma, Kürdistan petrol ve doğal gazının çıkarımı, uluslararası piyasalara transferi için boru hatlarının döşenmesi ve yeni enerji alanlarının jeolojik tetkikini kapsıyor. Kürdistan idaresinden koparılan bölgeler de dahil olmak üzere, Kürdistan’ın petrol rezervi 45 milyar varil olarak tahmin ediliyor. Bu da Irak'ın petrol rezervinin yüzde 30'unu oluşturuyor. Doğal gaz rezervinin ise, 2.8 trilyon metreküp bulunduğu tahmin ediliyor. Bu da Irak'taki doğalgazın yüzde 85'ini oluşturuyor.

Kürdistan ve Rusya açısından anlaşmanın karşılıklı ekonomik getirisi yanında, bölgedeki dengeler ve KBY’nin geçtiği zorlu süreç dikkate alındığında siyasi sonuçları oldukça önemli. Rosneft ve KBY arasında imzalanan enerji sözleşmesi Rusya’nın, Ortadoğu'daki siyasi, ekonomik ve askeri nüfuzunu genişletme stratejisinin bir parçasıdır. Bağımsızlık referandumu sonrasında Kürdistan’a saldırı, elde edilen kazanımların budanması ve dayatılan “birleşik Irak” siyaseti göz önüne alındığında, Rusya’nın uluslararası statükonun dışında koyduğu tavır Kürtlerin lehinedir. Çünkü anlaşma, Bağdat, Tahran ve Ankara’nın Kürdistan’a yaptırımları ve uluslararası toplumun bağımsızlık referandumu karşıtı baskılarının yoğunlaştığı bir dönemde imzalandı. Rusya, özellikle her üç başkenti karşısına alarak, imzalanan enerji anlaşmasını sahiplendi.

Anlaşmaya ilişkin Ankara ve Tahran’ın Bağdat üzerinden Rusya’ya baskıları sürüyor. Irak Petrol Bakanlığı sözcüsü Asem Cihad, konuya ilişkin basına yaptığı açıklamada Iraklı yetkililerin geçtiğimiz ay Moskova'ya yaptıkları resmi ziyarette, Rus şirketler tarafından imzalanan tüm sözleşmelerin federal hükümet ve petrol bakanlığından geçmesi gerektiği ve Bağdat’ın onaylamadığı hiçbir anlaşmanın hükmü olmadığını Rusya’ya ilettiklerini söyledi. Ayrıca, Rosneft'in KBY ile yapmış olduğu sözleşmeyi resmi olarak kendilerine iletmeleri talebinde bulunduklarını belirtti.

Rosneft sözcüsü Mikhail Leontiev ise yaptığı açıklamada, Şirketin kimseye rapor vermekle yükümlü olmadığı, Rosneft'in faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde merkezi ve yerel yasalar ile yönetmeliklere uyduğunu ifade etti. Şirket sözcüsünün açıklamasındaki bir başka önemli ayrıntı ise, 2014’de KBY’nin Türkiye ile yaptığı 50 yıllık enerji anlaşmasında Ankara’nın düne kadar Bağdat’a karşı savunduğu, “KBY’nin, Irak anayasasında petrol sözleşmeleri imzalama ve Bağdat’tan bağımsız satışlar yapma hakkına sahip olduğunu” belirtmesiydi.

Rosneft’in açıklamaları, çalışma yapacağı Kerkük ve çevresindeki enerji bloklarından bir kısmının 16 Ekim’de KBY’nin denetiminden Irak ordusuna geçmesinden yaklaşık iki hafta sonra, 30 Ekim’de yapılmış olmasıdır. Kürdistan açısından Rusya’nın attığı ikinci güven arttırıcı adım ise, 20 yıllık enerji anlaşması gereğince ilk iki yıl içinde 3 milyar dolarlık ödemeden 1.3 milyarın 16 Ekim’de yaşananlardan sonra KBY’ne ödenmesiydi.

Geçtiğimiz günlerde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yıllık basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Güney Kürdistan ile ilgili bir soruya verdiği yanıtta, "Bütün gelişmelere rağmen hiçbir şey Kürtlerle ilişkimizi durduramaz" dedi. Kremlin ve Rosneft tarafından yapılan açıklamaları üst üste koyduğumuzda Rusya’nın, Güney Kürdistan’a yaklaşımının şuan için konjonktürel olmadığını görüyoruz.

Kürdistan petrolü ve doğal gazının geçiş güzergâhı Türkiye mi Suriye mi olacak?

2010’dan itibaren dünyanın en büyük 10 petrol şirketinden dördü Exxon Mobil, Chevron Texaco, Total ve Gazprom gibi küresel enerji devleri KBY ile anlaşmalar imzaladılar. Rus enerji şirketlerinin tersine, devlet siyasetinden görece bağımsız tavır koyabilen Exxon Mobil ve Chevron’un Kürdistan’a girişi, Kürtler de dahil olmak üzere birçok çevre tarafından “ABD’nin bağımsız Kürdistan’a desteği” şeklinde yorumladı.

Fakat aradan geçen 5 yıl içinde 2016’da Exxon Mobil, Süleymaniye ve çevresinde bulunan Betwata, Arbat ve Qara Hanjeer petrol bloklarından çekildi. IŞİD’in saldırıları ve güvenlik riskinden dolayı bölgeden ayrılan birçok şirket olmuştu. Exxon Mobil’in bu ani geri çekilme kararı beraberinde pek çok soruyu da gündeme getirdi.

Dönemin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Hawrami, Exxon Mobil'in söz konusu üç bölgeden çekilmesinin arkasında siyasi bir motivasyonun olmadığı, söz konusu petrol kuyularında üretimin azalması sonucu Exxon Mobil’in çekildiğini açıkladı. Exxon Mobil’e yakın kaynaklar ise, Amerikan petrol devinin Süleymaniye’deki petrol yataklarının İran’ın dolaylı etki alanında olması nedeniyle bu sahalara yatırım yapmak istemediği ve bundan dolayı çekildiğini yazdılar. Kerkük ve çevresinde çatışmaların tozu dumanı dinmeden Bağdat, Kerkük petrolünün İran’ın Kirmanşah’taki rafinerisine taşıyacak petrol boru hattının inşa edileceğini açıkladı. Exxon Mobil’in bir yıl önce öngördüğü bölgedeki petrol yataklarının İran tarafından dolaylı kontrol edildiği tespiti, 16 Ekim’de yaşananlarla doğrulandı.

Kürdistan petrolünün uluslararası pazarlara tek çıkış yolu şuanda Türkiye. Bağımsızlık referandumu ardından Ankara ve Bağdat, Kürdistan’a yaptırımlar çerçevesinde direk Bağdat’ın kontrolünde olacak şekilde üçüncü yeni bir boru hattının kısa sürede yapılacağını duyurdular. Üçüncü boru hattı IŞİD’in 2014’de Musul ve çevresini işgali ardından kullanılmaması ve tahrip edilmesi gerekçe gösterilerek inşa edileceği açıklandı. Kürdistan-Türkiye boru hattı, Bağdat’ın kontrol ettiği birinci boru hattı çalışır durumdayken ortada IŞİD ve işgali yokken yapımına başlandı ve 2014’de kullanıma açıldı. Bağdat, böylece devre dışı bırakıldı. 2014’de Türkiye ve Kürdistan, birlikte Bağdat’ı nasıl baypas ettilerse, bugün Ankara ve Bağdat birlikte Kürdistan’ı baypas etmeye çalışıyor. Elbette ki, sıkça saf değiştirenlerin güvenirlikleri her zaman sorgulanır ve onlara karşı temkinli olmak her zaman akılda tutulur. Bağdat’ın Ankara’nın bu tavrını hazmettiği, unuttuğu veya üzerine sünger çektiğini söylemek bu açıdan safça bir yorum olur.

Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bağımsızlık referandumu sonrasında Kürdistan’a yaptırımlar çerçevesinde “Bakalım petrolünü nereye akıtacak ya da satacak? Vana bizde. Vanayı kapattığımız anda o iş de bitti” demesine karşın, vana hala kapatılmış değil. Erdoğan’ın “Vanayı kapatırız” sözlerine cevap, Rusya devlet başkanı Putin’den geldi. Rus lider: “Irak Kürdistanı'na yönelik petrol ambargosu, petrol fiyatlarının artmasına neden olur” diyerek, Erdoğan’ın böyle bir yola başvurmaması konusunda “nazikçe” uyardı.

Türkiye’nin Kürdistan’a yaptırımlar çerçevesinde uygulamaya koyacağı en kötü senaryo “Vanayı kapatmak”, Kürdistan petrolünün satışında elde edilen gelire el koymak, geliri Bağdat’a transfer etmek ve Rusya’nın Türkiye üzerinden Kürdistan petrolü ve doğal gazının Avrupa’ya transferini sağlayacak projelere ayak diretmek olarak sıralayabiliriz. Rusya ile Türkiye arasında Mavi Akım, Mavi Akım 2 ve Türk Akımı gibi ortak projeler mevcuttur. Rusya, mevcut projelerden birine Kürdistan doğal gazını eklemek veya bunların dışında yine Türkiye üzerinden Karadeniz’den geçen Rusya-Ukrayna-Romanya-Bulgaristan boru hattına bağlamak isteyebilir.

Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yönelik yaptırım siyasetinde pozitif bir değişiklik olmaz ise, enerji kaynaklarının transferinde Rusya ve Kürdistan’ın ortak projelerine Türkiye karşı durabilir. Bu da Rusya ile Türkiye arasında sorun yaratabilir. Türkiye enerji alanında Rusya’ya göbekten bağlı ve Almanya’dan sonra Rusya’nın en büyük ikinci müşterisidir. 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya'ya ait savaş uçağının Türkiye tarafından Suriye hava sahası içinde düşürülmesi, enerji akışı hariç bütün ilişkilerin kesilmesine yol açmıştı. Bu nedenden dolayı Rusya’nın enerji kartı, Türkiye açısından ciddi bir güvenlik sorunu ve başında sallanan Demokles’in kılıcıdır.

Diğer bir senaryo ise, Türkiye’nin mahkûmu olduğu kendi Kürt sorunundan dolayı Güney Kürdistan petrolü ve doğal gazının Avrupa’ya transferini engellemeye devam etmesi durumunda, Rusya’nın 1972’de Irak’ta uyguladığı projeyi hayata geçirmesidir. Kısaca Suriye ve Rojava Kürdistanı üzerinden Banyas veya Humus boru hatları üzerinden Kürdistan petrol ve doğal gazı Akdeniz’e taşınabilir.

Kürtler açısından çıplak gerçeklik, Kürdistan petrol ve doğal gazını ne Güney Kürtleri ne de Rojava Kürtleri siyasi, ekonomik ve teknik açıdan tek başlarına uluslararası pazarlara taşıma gücüne sahip olmamalarıdır. Şuan ki durumda bunu yapacak tek küresel ve bölgesel güç Rusya gözükmektedir.

Bu açıdan Rosneft ile KBY arasında imzalanan anlaşma, 1972’de SSCB ve Irak arasında imzalanan “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” gibi bir içeriğe sahip olmasa da, bugünün şartlarında Kürdistan açısından onu aratmayacak bir sözleşmedir. Öte yandan Kürdistan’a yaptırımlardan olası “U” dönüşü yapması durumunda, Türkiye’yi de dengeleyebilecek bir anlaşmadır. Özetle KBY’nin Türkiye ile yapmış olduğu 50 yıllık enerji anlaşmasından da dersler çıkararak, Rusya ile ilişkilerini güçlendirmesi her iki ülkenin çıkarınadır.

@cetin_ceko

#buttons=(Kabul etmek!) #days=(20)

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır.Daha fazla bilgi edin
Accept !
Yukarı Git