Rusya, S-400 alımı karşılığında Afrin'i Türkiye’ye mi verdi?
Cumartesi, Kasım 14, 2020
S-400 alımı, Ankara’nın Afrin’e girmek için Moskova’ya verdiği bir rüşvetti. Böylece Rojava Kürdistanı’nda Kürtlerin elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak, coğrafi birliklerini parçalamak ve Suriye masasında elini kuvvetlendirmek vardı. S-400 anlaşmasıyla Erdoğan bunu elde etti. Hem Türkiye hem de Rusya kendilerine göre anlaşmadan kazançlı çıktılar.
Rusya, 2015'te Suriye iç savaşına dahil oldu. Rus yetkililer o günden bugüne, Şam’ın daveti dışındaki tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarını terk etmeleri gerektiğini her fırsatta dile getirdiler.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu konuda bir çalışma grubunun kurulduğunu 9 Şubat 2019’da yaptığı konuşmasında açıkladı. Rusya ve İran’ın Suriye'deki varlıklarının ise Şam’ın daveti üzerine olduğunun altını çizdi.
2014'de IŞİD’in ortaya çıkıp işgal ve saldırılarda bulunmasına, Güney ve Rojava Kürdistanı halkı önemli direnişler sergiledi. Rojava Kürtleri kendi topraklarını IŞİD’den temizlemekle kalmadılar, aynı zamanda kontrol ettikleri coğrafi alanda özerk idari yapılar kurdular.
Türkiye, bu oluşuma kendi Kürt sorunundan kaynaklı aşırı tepki gösterdi. Söz konusu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içinde yer alan, YPG ve PYD’yi “terör” örgütü ve bu güçlerin kontrol ettiği toprakları da “terör koridoru ve garnizon devlet” olarak tanımladı. Buna asla müsaade etmeyeceğini belirtti.
Türkiye, Fırat Kalkanı ismini verdiği 24 Ağustos 2016’da başlattığı ve yedi ay beş gün süren askeri hareketle Suriye'nin Cerablus, El Bab ve Dabık gibi şehirlerini rahatça ve bir direnişle karşılaşmadan IŞİD'in “elinden” aldı. Diğer bir ifadeyle IŞİD’i koruması altına aldı.
Fırat Kalkanı Harekâtı ardından Türkiye, aralarında 160 km. olan Minbic ve Afrin’in de kendi kontrollerine geçmesi gerektiğini açıkladı. Bu konuda askeri hazırlıklar yaptıklarını her fırsatta başta ABD olmak üzere Rusya’ya da söyledi.
Bu süreçte Türkiye, ABD’den Patriot Hava Savunma Sistemi almak istedi. Fakat dönemin ABD Başkanı Barack Obama ve yönetimi buna sıcak bakmadı. Buna karşın Türkiye de Rusya’dan hava savunma sistemi S-400’leri alabileceğini gündeme getirdi.
Türkiye’nin Rus S-400 alma isteği Washington ve NATO ile Ankara arasında yoğun müzakere ve tartışmalara neden oldu. Ankara bilinçli olarak S-400 alımını yüksek sesle kamuoyunun gündeminde tuttu ve Washington’u bir tercihe zorladı.
Bu tercih, ABD’nin Suriye’de Kürtlere verdiği desteği çekmesi ve ilk adım olarak da Minbic’i Türkiye’nin ve onun desteklediği cihatçı güçlerin kontrolüne vermesiydi. Kısaca ABD’den istenen Suriye siyasetini Türkiye lehine revize etmesiydi.
Deyim yerindeyse Minbic konusunda ABD, Türkiye’yi oldukça oyaladı. Ankara, Minbic meselesinde muradına ermedi. Ayriyeten ABD'nin DSG içinden "30 bin kişilik özel bir sınır gücü oluşturacağız" açıklaması da işin tuzu ve biberi oldu. Obama, hatta halefi Trump'ın zikzaklı Suriye siyasetine rağmen ABD, Kürtlere olan desteğini kesmedi.
ABD’nin tavrından hoşnut olmayan Ankara, nihayetinde 12 Eylül 2017’de Moskova ile 2.5 milyar dolar karşılığında iki adet S-400 alımı anlaşmasını imzaladı. O dönem Rojava Kürdistan’ın Afrin şehri ve çevresi Kürt ve Rus askeri güçleri tarafından birlikte kontrol ediliyordu. Afrin, Suriye içinde güvenlik açısından en sakin yerleşim birimlerinden biriydi.
Moskova, Şam’ın izni dışında Suriye siyasi sınırları içinde bulunan tüm yabancı askeri güçlerin çekilmesini isterken, S-400 anlaşmasından dört buçuk ay sonra, Ocak 2018’de Türkiye’nin Afrin’i işgaline “ansızın” yeşil ışık yaktı. Rusya, Suriye hava sahasını Türk savaş uçaklarına açtı ve Afrin’deki askerlerini geri çekti.
Rusya’nın bu kararı başta Kürtler olmak üzere Erbil, Washington, Şam, Tahran, Avrupa Birliği ve konuyla ilgili birçok siyasi merkezde şaşkınlıkla karşılandı. Özellikle Tahran, Moskova’yı bu kararından vazgeçirmek için yoğun bir diplomasi yürüttü. İran Dışişleri Bakanı bizzat Moskova’ya gitti. Şam’ın ise Rusya karşısında eli kolu bağlıydı.
Türkiye ve onun desteklediği cihatçı gruplar, Afrin ve çevresini işgal ve talan ettiler.160 bin Kürt, mülteci konumuna düştü. Demografik yapı hızla değiştirilmeye başlandı.
Siyasi ve askeri analizciler Rusya’nın neden Türkiye’nin işgaline ansızın yeşil ışık yaktığına dair farklı yorumlarda bulundular. Bu yorumlardan öne çıkan üç temel değerlendirme oldu.
Birincisi; Rusya, Türkiye’nin enerji alanında kendisine bağımlılığı yanında Ankara’ya Suriye’de yol vererek, Türkiye’nin Batı ile olan askeri ve siyasi ilişkilerini sorunlu hale getirmek ve kendi yanına çekmek istiyor.
İkincisi; Kürtlerin ABD ile olan ilişkilerinin artık bölgede Moskova’nın zararına işlemeye başladığı ve bu konuda Rusya, Kürtlere ve ABD’ye, Türkiye üzerinden bir ders vermenin zamanının geldiğini düşünüyor.
Üçüncüsü; Erdoğan'ın Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinde zafer kazanmış bir lider sıfatıyla seçmenin karşısına çıkmak istemesi. Böylece Erdoğan, iç siyasetteki pozisyonunu Putin'in desteği ile kuvvetlendirmek istiyor yorumlarıydı.
Yorumların her biri kendi mantığı içinde doğruluk payı içeriyordu. Fakat S-400'ün en önemli şartlarından birinin de Türkiye’nin Rusya’dan Afrin vizesi vermesi karşılığı olduğuydu. Bu ayrıntı o gün sis perdesi içinde kalmıştı. Çok daha sonra İsrail basınında bu konuda yorumlar çıkmaya başladı.
Zira, Şam'ın izni dışında Suriye’de bulunan yabancı güçlerin çekilmesini isteyen Rusya’nın, Türkiye’yi Suriye’ye girmesine yol açacağını kimse o zaman akla getirmedi. S-400 Ankara'nın Moskova’ya Afrin için verdiği bir rüşvetti.
Eğer Ankara, Moskova ile söz konusu anlaşmayı imzalamamış olsaydı, Rusya, Suriye’de kendisinin kontrol ettiği bölgede Türkiye’nin bir adım dahi atmasına izin vermezdi.
Kremlin, Afrin konusunda suskunluğunu korudu. Bu suskunluk hala bugün de devam ediyor. Sadece Rus basını 'Moskova'nın Kürtlere borcu yok' diyerek, Rusya’nın stratejik çıkarları için Suriye'de istediğini yapabileceğini üst perdeden dillendirdi.
Kuşkusuz S-400 satışının Afrin dışında bölgesel ve uluslararası dengeler açısından siyasi ve askeri daha farklı sonuçları zamanla ortaya çıktı. Çünkü bugün Türkiye’yi, ABD ve NATO'da meşgul edeni esas sorun, Ankara'nın Rojava Kürdistanı işgali değil, Rusya ile yaptığı S-400 alımı anlaşmasıdır.
S-400 olayının Kürt ayağı, Kürt kartının bölgesel ve uluslararası düzeyde kıymetli bir kart olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir.
Birçok askerî uzman gerçekten Türkiye’nin hava savunma sistemine ihtiyacı olup olmadığı sorusunu analize çalıştı. Çünkü NATO, ihtiyaç durumunda Patriot Hava Savunma Sistemi’ni Türkiye'ye konuşlandırıyordu.
Türkiye’nin hedefinde, S-400 anlaşması ile Afrin'e girerek, Kürtlerin elde ettiği kazanımları ortadan kaldırmak, coğrafi birliklerini parçalamak ve Suriye masasında elini kuvvetlendirmek vardı. S-400 anlaşmasıyla Erdoğan bunu elde etti. Hem Türkiye hem de Rusya kendilerine göre anlaşmadan kazançlı çıktılar.
Ankara, bilinçli ve kurnazca hem Washington hem de Moskova'yı idare etmeye çalıştı.
Anlaşmadan dolayı ABD, Türkiye’ye karşı yaptırımı tartışmaya başladı. Çünkü söz konusu anlaşma bir enerji anlaşması değil, Türkiye'nin Batı bloğu içindeki askeri pozisyonunun geleceğiydi.
Trump, S-400’lerin hâlâ Rusya tarafından Türkiye’ye teslim edilmediğini gerekçe göstererek, Temsilciler Meclisi ve Kongre'ye sunulan Türkiye'ye yönelik yaptırım önergelerini durdurmaya çalıştı.
Haziran 2019'da S-400’ler Türkiye’ye teslim edildi. Trump, bu kez de S-400’ler aktif olmadığı için Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nı (CAATSA) işletmedi. Fakat Türkiye yeni nesil savaş uçağı F-35 projesinden çıkarıldı.
Ayrıca Türkiye’nin elindeki S-400'lerin ABD veya NATO tarafından satın alınabileceği bile gündeme geldi. Rusya, buna sert tepki gösterdi. Türkiye, istediğini elde etmiş, CAASTA yaptırımlarından şimdilik kurtulmuş ve diğer taraftan da Afrin’e girmişti.
Bu arada Trump, Pentagon, Temsilciler Meclisi ve Kongreye rağmen, Rusya'nın Afrin işgaline benzer ikinci bir yeşil ışığı, Ekim 2019'da Türkiye’ye yaktı. Türkiye ve onun desteklediği savaş topu cihatçılar, Serêkaniyê ve Gire Spi'yi işgal ettiler.
Türkiye, S-400’lerin tesliminden yaklaşık bir buçuk yıl geçmesine karşın sistemi aktive etmeyerek hangarda tuttu. Ankara, bilinçli ve kurnazca hem Washington hem de Moskova'ya karşı uzatmaları oynadı.
Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 anlaşmasının en önemli maddelerinden biri de teknoloji transferiydi. S-400'ün belirli parçaları Türkiye’de üretilecekti. Hatta yeni nesil S-500 Rusya-Türkiye ortak yapımı olacaktı.
Türkiye'nin S-400'leri yıllarca hangarda tutması, Moskova’nın sabrını taşırdı. Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, S-400'ler ile ilgili yaptığı açıklamada "İster patates taşıyın, isterseniz üstüne makineli tüfek monte edin savaşa katılın, onu garajda saklamak sizin doğal hakkınız" ifadesiyle Rusya’nın rahatsızlığını ve tepkisini dile getirdi.
Türkiye ile Rusya ilişkilerinde sorunlar azalmadı. Tersine ilişkilere başka bölgesel sorunlar da damga vurdu. İki ülke arasındaki anlaşmazlıklar listesine Suriye dışında Libya, Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Nagorno-Karabağ da eklendi.
Ankara, enerji alanında tüm yumurtalarını Moskova’nın sepetine koyduğunun farkındaydı. Türkiye'ye en çok enerji tedarik eden ülke Rusya olduğu için, Ankara, Moskova'ya bağımlılığı azaltacak, farklı alternatif kanallar aramaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye, S-400’leri test etti. Bu testte Rus askeri uzmanların olmadığı ve testin başarısızlıkla sonuçlandığı haberleri basına yansıdı. Erdoğan, testi bizzat doğruladı. Pentagon, “Güçlü bir şekilde kınıyoruz!” açıklaması yaptı. Söz konusu testin S-400'lerin aktive edildiği anlamına gelip gelmediği ve 3 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimlerine sayılı günler kala yapılması birçok soru ve tartışmayı da gündeme taşıdı.
Türk devleti kendi bekasını statüsüz Kürtler ve Kürdistan üzerine inşa ettiği sürece, S-400 ve benzeri sorunlarla uğraşmaya devam edecektir. Çünkü uluslararası toplumun Kürt ve Kürdistan sorununa yaklaşımı ile Türkiye’nin Kürtlerle ilgili statükosuzluk hülyası birbirine uymuyor. S-400'ün Türkiye’nin ayağına dolanmasının başlangıcı bu yüzden Afrin ve Kürtler ile başladı ve devam ediyor.
Twitter: @cetin_ceko
*Bu makale, Le Monde Diplomatique Kurdî için kaleme alınmış olup, Kasım 2020, 57. Sayısında Kürtçe yayınlandı. https://diplo-kurdi.com/ku/node/2028 Çevirmen: Nedim Baran.
Etiketler