Son yıllarda birçok uluslararası insan hakları örgütü ile batılı devlet, Güney Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ni (KBY) demokrasi, siyasi özgürlükler ve yolsuzluklar konusunda mercek altına aldı. Bunun nedeni, KBY’nin başta ifade özgürlüğü olmak üzere insan hakları ve hukukun üstünlüğü prensibini ihlal ettiği iddiasıydı.
Konuyu mercek altına alan insan hakları örgütleri arasında Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Özgürlükler Evi (Freedom House), Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists - CPJ), Uluslararası İnsan Hakları Örgütü (FIDH) ve benzeri sivil toplum örgütleri bulunuyor.
Kendisini demokrasi ve özgürlüğün sesi diye tanımlayan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli sivil toplum örgütü Freedom House, her yıl yayınladığı demokrasi raporunda, Güney Kürdistan’ın demokrasi notunu 2019’un ardından 2020’de bir kez daha düşürdü.
Söz konusu rapor, bir ülkede siyasal haklar, politik çoğulculuk ve katılım, devletin İşleyişi, sivil özgürlükler, örgütlenme ve örgütsel haklar, hukukun üstünlüğü, kişisel özerklik ve bireysel haklar alanında inceleme ve değerlendirmeleri kapsıyor. Raporda her bölüm için 4 puan üzerinden not veriliyor. Örneğin, ifade ve inanç özgürlüğü başlığı altında incelenen Irak federal hükümeti ve Kürdistan Bölgesi'nde “Özgür ve bağımsız medya var mı?” sorusu 4 üzerinden 1 puan almıştır. "Resmi yolsuzluğa karşı önlemler güçlü ve etkili mi?" Sorusu da 4 üzerinden 0 puan almıştır. Diğer konu başlıklarında da geçen yıllara oranla demokrasi kalitesinde puanlarda gerileme mevcuttur.
2009 yılında Uluslararası Af Örgütü'nün Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin insan hakları ihlalleri ve eylemlerini inceleyen “Irak'ın Kürdistan Bölgesi'nde Umut ve Korku” başlıklı raporu yayınlandı. Raporda, Kürdistan Bölgesi'nde güvenlik güçlerinin hukukun üstünlüğü dışında faaliyet gösterdiği ve görevlilerin yetkilerini sistematik olarak kötüye kullandığı belirtiliyordu. Asayiş (polis teşkilatı) görevlileri tarafından keyfi olarak gözaltına alınan, işkence gören ve zorla kaybedilen pek çok kişinin vakası, Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda detaylandırıldı.(1)
Raporun yayınlanması ardından dönemin KBY Başbakanı Neçirvan Barzani ile Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü ve örgütün Kürdistan Bölgesi delegasyonu başkanı Malcolm Smart arasında Nisan 2009’da Erbil’de bir görüşme gerçekleşti. Başbakan Barzani, söz konusu raporu dikkatle okuduğunu, Asayiş (polis teşkilatı) ve diğer güvenlik teşkilatlarının yasalara göre tamamen hesap verebilir hale getirilmesi konusunda kararlı olduklarını heyete ifade etti. Asayiş'i, Bakanlar Kurulu'na karşı sorumlu kılmak için yeni bir yasanın hazırlanmakta olduğunu da belirten Başbakan Barzani, ancak bunun için takvimin hala belirsiz olduğunu söyledi.
Af Örgütü heyeti ise, siyasi tutukluların acilen serbest bırakılmaları gerektiği ve uzun tutukluluk süresinin kabul edilemez olduğunu vurguladı. Öte yandan KBY’nin kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi konusunda attığı adımları da takdir ettikleri belirtildi.
Aradan geçen bunca zaman içinde Güney Kürdistan’da hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve ekonomide şeffaflık konularında, uluslararası toplumdan KBY’ne yönelik eleştiri ve uyarılar gelmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz Nisan ayında beş Kürt gazeteci Sherwan Sherwani, Guhdar Zebari, Hariwan Isaa, Ayaz Karam ve Shvan Saeed “casusluk yapmak, ulusal güvenliği istikrarsızlaştırmak ve dış finansman almak” iddiasıyla 16 Şubat 2021’de Erbil Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl hapse mahkûm edildiler. Temyiz Mahkemesi, gazetecilerin cezalarını 28 Nisan'da onadı.
Casusluk suçlaması, ülkede gerçekleşen protestolarla ilgili bilgileri paylaşmak için gazetecilerin Alman ve ABD'li yetkililerin yanı sıra, Amerikalı avukatlar ile bir sosyal mesajlaşma grubu arasındaki bağlantılara dayandırılıyor.
KBY Başbakanı Mesrur Barzani, Temyiz Mahkemesi'nin kararından önce 10 Şubat’ta basına yaptığı açıklamada, her türlü ifade özgürlüğünü desteklediğini, gazetecilere ve kariyerlerine büyük saygı duyduğunu söyledi. Bahis mevzusu kişilerin gazetecilik kimliği altında yabancı devlet teşkilatlarının ajanları olduğu ve kamu binaları ile yabancı ülke vatandaşlarına saldırı yapma hazırlıkları içinde olduklarından dolayı tutuklandıklarını belirtti.
Beş gazetecinin PKK adına casusluk iddiası, bir nebze akla daha "mantıki” gelse de KBY’nin peşmerge, asayiş ve istihbarat birimlerini eğiten, donatan ve finanse eden iki önemli uluslararası müttefiki ABD ve Almanya adına casusluk yaptıkları suçlaması; tutarsız, çelişkili ve absürt bir iddia niteliğinde. Gazetecilerin ekonomik güçlükler ve yolsuzluklarla ilgili KBY karşıtı protestoları takip etmeleri, bazı çevrelerde rahatsızlık yarattığı ve yargının da buna alet edildiği genel bir kanı. Yolsuzluk davalarında iddiaların üstünün örtüldüğü ilk yargı kararı bu değil.
Kürdistan Parlamentosu üyesi ve Goran milletvekillerinden Ali Hama Salih Taha, geçtiğimiz Aralık ayında, İran ile Kürdistan arasında Süleymaniye valiliğine bağlı ve önemli gümrük kapılarından biri olan Başmakh gümrüğünde kaçakçılık yapıldığı iddiasında bulunmuştu. Penjwen Soruşturma Mahkemesi, iddiaları iftira kabul ederek, geçtiğimiz Ocak ayının ilk haftasında Kürdistan Parlamentosu’na gönderdiği bir yazı ile milletvekili Hama Salih’in dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi.
Uluslararası tepkiler
Sonuçta beş Kürt gazetecinin kesinleşen cezaları, uluslararası alanda tekrardan projektörlerin KBY’nin üzerine çevrilmesine neden oldu. Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Gazetecileri Koruma Komitesi, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü başta olmak üzere birçok sivil insan hakları örgütü kararı kınadı. Dünyanın sayılı basın yayın organlarından Financial Times, 11 Mayıs tarihinde “Irak Kürdistanı’nın otoriter dönüşü; Batı’nın müttefiki, demokrasi fikrini bir kenara atıyor” Chloe Cornish imzalı yazı ile konuyu dünya kamuoyuna taşıdı.(2)
ABD’li yetkililer davayı yakından takip ettiklerini, fakat bu konuda bir açıklamada bulunmayacaklarını açıkladılar.
Almanya’nın Erbil Konsolosluğu ise Twitter hesabından yaptığı sert açıklamada, "Suçlamalara ilişkin net kanıtlar olmadığı halde verilen mahkûmiyet cezasından üzüntü duyuyor ve Başkan Neçirvan Barzani’nin af yetkisini kullanması çağrısında bulunuyoruz" paylaşımında bulundu.
Ceza alan beş gazeteciden Sherwan Sherwani’nin tutuklanması ardından, Kürt asıllı İsveçli parlamenter Amineh Kakabave, İsveç hükümetinin konuya ilişkin tavrını öğrenmek ve KBY üzerinde baskı oluşturmak amacıyla, hazırladığı soru önergesini geçtiğimiz Ekim ayında Dışişleri Bakanı Ann Linde’ye sunmuştu. Sherwan Sherwani İsveçli parlamenterler tarafından tanınan bir sima. Yaklaşık bir yıl önce Güney Kürdistan’da politik durum, yolsuzluklar ve kayıt dışı ekonomi üzerine Sherwani, İsveç Parlamentosu’nda düzenlenen bir seminere katılarak sunumda bulundu.(3)
İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, Kakabave’nin soru önergesine 21 Ekim 2020’de yazılı bir cevap verdi. Linde cevabında, Irak'ta gazeteciler ve insan hakları savunucuları için çalışan bir dizi kuruluşu, İsveç Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SIDA) aracılığıyla desteklediklerini belirtti. Dışişleri Bakanlığı’nın Kürt gazeteci Sherwan Sherwani ile geçen yıl görüştüğünü yazılı cevabında belirten Linde, "Gerek Bağdat'taki federal hükümet ve gerekse Erbil'deki KBY temsilcileriyle diyaloglarımızda ifade özgürlüğü ve demokrasi dahil olmak üzere, insan hakları konularını defalarca gündeme getirdiklerini" vurguladı. Ayrıca Bakan Linde, “Iraklı temsilcilerle yapacağım görüşmelerde, insan haklarına saygı duyulmasını, İsveç'in taraflardan beklediğini vurgulamaya devam edeceğim” ifadelerine yer verdi.
Kürt gazeteci Sherwan Sherwani’nin eşi Rugash İzzadin Muhaeiddin, Financial Times muhabiri Chloe Cornish’e yaptığı açıklamada, evlerinin 10 civarında özel tim polisi tarafından basıldığını ve sekiz ve on iki yaşlarındaki çocuklarının gözleri önünde Sherwani’nin kafasına tabanca dayanarak götürüldüğünü ve günlerce kendisinden haber alamadıklarını söyledi.
Ekonomi öğretmeni olan Muhaeiddin, “Sherwan’a yazmayı bırakmasını, gerekirse başka bir iş bulmasını defalarca söyledim. Ama o bunu kabul etmedi. Yetkililer de yolsuzluklar konusunda yazmaması koşuluyla kendisine para teklifinde bulundular. Eğer onları dinleseydi belki bugün 300 milyon dolarlık bir Erbil konut projesi olan Dream City'de yaşıyor olurduk”
Duruşmayı izleyen Kürdistan Parlamentosu Goran Grubu Başkanı Gulistan Said ise mahkemeye sunulan delillerin hiçbirinin tutukluların herhangi bir saldırı veya casusluk eylemi gerçekleştirdiğine dair kanıtlar içermediği, verilen kararı siyasi olarak nitelendirdiğini söyledi.(4)
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin önde gelen isimlerinden siyasetçi ve akademisyen Omar Sheikhmous da Facebook hesabından davaya ilişkin yaptığı paylaşımda şu yorumda bulundu: “Kürdistan yönetiminin imajının bu kadar aptalca ve temelsiz insan hakları ihlalleriyle lekelenmesi son derece talihsiz bir durumdur. Bu tür olası uygulamalara karşı ilk uyarılarımı 1992’de yapmıştım.”
Güney Kürdistan’ın dünyadaki imajı zedeleniyor
Kamu kaynaklarının gruplara, ailelere ve kişilere kanalize edilmesiyle demokrasi ve demokratik devletin altı oyulur. Ardından çürüme ve totaliterleşme başlar. Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma, sahtekarlık, zimmete para geçirme, rant, partizanlık, ihale ve sözleşmelerde usulsüzlük, siyasi ve idari nüfuzun bireysel çıkarlar için kullanılması bu süreci tamamlar.
Bunları soruşturan ve ifşa edenler ağır baskılarla karşılaşırlar. Örneğin Güney Kürdistan'da KDP ve KYB'ye yapılan eleştirilere gösterilen tolerans fazla iken, Barzani ve Talabani ailesi fertlerine yapılan eleştirilere verilen tepkilerde bu tolerans yoktur. Fertlere yapılan eleştirilerde, siyasi nüfuz kullanılarak sert yaptırımlarla karşılık verildiği görülmektedir.
Hükümet, elbet de protestolarda kamu ve parti binalarına, bankalara ve iş yerlerine yönelik saldırı, talan ve vandalizme karşı etkin tavır alacaktır. Bu her hükümetin görevidir. Hükümetin programında da yer alan yolsuzluk ve rüşvete karşı araştırma yapan ve açığa çıkaran gazeteciler ile sivil toplum kuruluşları üzerinde baskı uygulama ve onları sindirme eylemleri ise asla kabul edilemez.
Yaşanan bu olumsuzluklar, Güney Kürdistan'ın Ortadoğu’da demokrasinin, refahın ve hoşgörünün merkezi ve emsali olma iddia ve çabasına leke düşürmektedir.
Batılı müttefikler, IŞİD'e karşı mücadeleden dolayı demokratik temayüllerde eksiklik ve kısmi insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlalleri ile yolsuzluklara gözlerini ve kulaklarını kapattılar. Ama beş gazetecinin cezalandırılmasında gösterilen tepkide olduğu gibi, artık bunun dünkü gibi olmayacağının işareti verildi.
Tek başına çocuklarını yetiştirmek zorunda bırakılan Sherwan Sherwani’nin eşi Muhaeiddin, tüm bu yazılanları bir Kürt atasözü ile özetliyor: “Baskıya uğramak, zalim olmaktan daha iyidir!"
Twitter: @cetin_ceko
Kaynaklar:
(1) https://www.amnesty.org/en/latest/news/2009/04/primer-ministro-kurdistan-iraqui-expresa-compromiso-ddhh-20090423/
(2) https://www.ft.com/content/cd943209-b26b-45b2-a34a-e0d432b2e3f1
(3) https://www.riksdagen.se/sv/dokument-lagar/dokument/skriftlig-fraga/gripandet-av-sherwan-sherwani-och-hans_H811211https://www.riksdagen.se/sv/dokument-lagar/dokument/skriftlig-fraga/gripandet-av-sherwan-sherwani-och-hans_H811211
(4) https://www.nrttv.com/EN/News.aspx?id=26390&MapID=1