24 Ekim’de Kürdistan Bölgesi Yönetimi (KBY) Sözcüsü Peshawa Hawramani’nin düzenlediği basın toplantısına, davet edilmiş olmasına rağmen Rudaw Medya Grubu’nun muhabirleri alınmadı. Süleymaniye merkezli Kanal 8 muhabirinin, Rudaw’ın neden toplantıya kabul edilmediğine ilişkin sorusuna yanıt veren Hükümet Sözcüsü Hawramani, bazı yayın organlarını “yanıltıcı medya” olarak nitelendirdi. Ayrıca, hükümetin basın toplantılarına medya kurumlarının katılımının, bu kurumların “mesleki yükümlülüklerini” yerine getirip getirmediğine bağlı olacağını ifade etti.
Rudaw, üç yıldan fazla bir süredir Hükümet Sözcüsü Hawramani’nin hiçbir basın toplantısına katılamıyor. Rudaw muhabirleri, hükümet yetkililerinin Rudaw TV’ye çıkmayı veya açıklama yapmayı reddetmesinin, kanalın yayın akışını ciddi şekilde zorladığını belirtiyor.
Bu uygulamanın, Hükümet Sözcüsü Hawramani’nin kişisel kararı olmaktan ziyade, Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin bilgisi ve onayıyla hayata geçirildiğine dair güçlü işaretler bulunuyor.
Yerel Metro Gazeteci Hakları ve Savunuculuk Merkezi, yayımladığı açıklamada Hawramani’nin bu tavrını sert bir dille kınadı. Açıklamada, “Hükümetin basın toplantılarını medya kuruluşlarına saldırı ya da ayrımcılık aracı olarak kullanmak, bir hükümet sözcüsünün görevi değildir” ifadeleri yer aldı. Merkez ayrıca, bu tutumun “basın yasasının ihlali” olduğunu ve “Kürdistan’da basın özgürlüğü ile bilgiye erişim önündeki engellerin giderek arttığının açık bir göstergesi” olduğunu vurguladı.
Yaklaşık yirmi yıl boyunca Neçirvan Barzani ile Mesrur Barzani arasındaki hassas güç dengesi, Mesud Barzani tarafından titizlikle korunmuştu. Ancak bu denge, 2018’de Mesrur Barzani’nin Başbakanlık görevini üstlenmesiyle kendi lehine değişti. Mesrur Barzani, Neçirvan Barzani’nin başbakanlık döneminde yaşanan yolsuzluk, kötü yönetim ve mali krizlerden onu sorumlu tutmaktadır.
Buna karşılık Neçirvan Barzani, amcası Mesud Barzani’nin yerine Kürdistan Bölgesi Başkanlığı görevine getirildi. Ancak, yapılan yasa değişiklikleriyle bu makamın yürütme yetkileri büyük ölçüde sınırlandırıldı ve pozisyon sembolik hale getirildi. En önemli değişikliklerden biri, resmî olarak “Güvenlik Konseyi” olarak bilinen istihbarat teşkilatının KBY Başkanlığı yetkisinden alınarak Başbakanlığa bağlanması oldu.
Böylece Mesrur Barzani, daha önce başında bulunduğu istihbarat kurumunu Başbakan olduktan sonra da kendi kontrolü altında tutmayı sürdürdü. Bu değişikliğin Mesud Barzani’nin onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. KDP geleneğinde istihbaratın başında olan kişi, hem parti hem de hükümet içinde önemli bir güç merkezi haline gelmektedir. Nitekim, Mesud Barzani de KDP lideri olmadan önce istihbarattan sorumlu bir konumdaydı.
Kürdistan Bölgesi seçimlerinin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ yeni hükümet kurulabilmiş değil. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), bakanlıkların paylaşımında özellikle İçişleri Bakanlığının kendilerine verilmesini talep ediyor. Eğer Mesrur ve Neçirvan Barzani arasındaki siyasi çekişme kamuoyuna yansıdığından daha derinse, Neçirvan Barzani’nin bu talebe karşı çıkmaması olasıdır.
Uluslararası ve bölgesel düzeyde diplomatik meşruiyeti daha güçlü bir aktör olarak görülen Neçirvan Barzani, buna karşın iç politikada Mesrur Barzani tarafından giderek daha güçsüz hale getirilebilir. Bazı siyasal gözlemciler, Kasım ayında yapılması planlanan Irak genel seçimlerinin ardından Mesrur Barzani’nin, Neçirvan Barzani’yi daha da pasifize etmek amacıyla KDP’nin Irak Cumhurbaşkanlığı adayı olarak onun ismini gündeme getirebileceğini öne sürmektedir. Neçirvan Barzani’nin bu göreve seçilmesi halinde, tıpkı YNK’nin kurucu lideri Celal Talabani örneğinde olduğu gibi, parti içindeki etkinliğinin azalması ve KDP üzerindeki kontrolün tamamen Mesrur Barzani’nin eline geçmesi olasılık dahilindedir.
Mesud Barzani hayatta olduğu sürece, iki kuzen Barzani arasındaki ilişkilerin belli bir denge içinde sürmesi beklenebilir. Ancak Mesud Barzani’nin dengeleyici etkisinin ortadan kalkması, bu rekabetin yüzeysel bir çekişmeden ziyade derin bir siyasi krize dönüşme riskini beraberinde getirebilir.
Böylesi bir kriz, YNK’de Bafel Talabani’nin kuzeni ve eski eş başkanı Lahur Şeyh Cangi’nin Temmuz 2022’de yaşanan olayların ardından partiden uzaklaştırılması ve geçtiğimiz aylarda silahlı çatışmalar sonrasında tutuklanması gibi, hatta ondan bile daha istikrarsızlaştırıcı sonuçlar ve Kürdistan için altından kalkılamaz zorluklar doğurabilir.
Kürdistan’da kurumsal yapılar güçlendirilmedikçe, siyasal süreçlerin kişisel rekabetler üzerinden yürütülmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu ise uzun vadede anti-demokratik eğilimlerin güçlenmesine, siyasal meşruiyet krizinin derinleşmesine ve yönetim aygıtının koatik bir yapıya sürüklenmesine neden olabilir.
Güney Kürdistan’da kalıcı siyasi istikrarın tesis edilebilmesi, kişisel otoriteler yerine kurumsal düzenin güçlendirilmesine bağlıdır. Demokratik hesap verebilirlik, güçler ayrılığı ve kurumsal özerklik ilkeleri sağlanmadıkça, iktidar mücadeleleri kaçınılmaz biçimde anti-demokratik ve kaotik bir siyasal atmosfer üretecektir. Bu nedenle, Kürdistan’ın siyasi geleceği açısından temel mesele, kimlerin iktidarda olduğundan ziyade, iktidarın nasıl ve hangi kurumsal çerçeve içinde kullanıldığı sorusuna verilecek yanıt ile doğrudan ilgilidir.
X: @cetin_ceko
Rudaw, üç yıldan fazla bir süredir Hükümet Sözcüsü Hawramani’nin hiçbir basın toplantısına katılamıyor. Rudaw muhabirleri, hükümet yetkililerinin Rudaw TV’ye çıkmayı veya açıklama yapmayı reddetmesinin, kanalın yayın akışını ciddi şekilde zorladığını belirtiyor.
Bu uygulamanın, Hükümet Sözcüsü Hawramani’nin kişisel kararı olmaktan ziyade, Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani’nin bilgisi ve onayıyla hayata geçirildiğine dair güçlü işaretler bulunuyor.
Yerel Metro Gazeteci Hakları ve Savunuculuk Merkezi, yayımladığı açıklamada Hawramani’nin bu tavrını sert bir dille kınadı. Açıklamada, “Hükümetin basın toplantılarını medya kuruluşlarına saldırı ya da ayrımcılık aracı olarak kullanmak, bir hükümet sözcüsünün görevi değildir” ifadeleri yer aldı. Merkez ayrıca, bu tutumun “basın yasasının ihlali” olduğunu ve “Kürdistan’da basın özgürlüğü ile bilgiye erişim önündeki engellerin giderek arttığının açık bir göstergesi” olduğunu vurguladı.
Yaklaşık yirmi yıl boyunca Neçirvan Barzani ile Mesrur Barzani arasındaki hassas güç dengesi, Mesud Barzani tarafından titizlikle korunmuştu. Ancak bu denge, 2018’de Mesrur Barzani’nin Başbakanlık görevini üstlenmesiyle kendi lehine değişti. Mesrur Barzani, Neçirvan Barzani’nin başbakanlık döneminde yaşanan yolsuzluk, kötü yönetim ve mali krizlerden onu sorumlu tutmaktadır.
Buna karşılık Neçirvan Barzani, amcası Mesud Barzani’nin yerine Kürdistan Bölgesi Başkanlığı görevine getirildi. Ancak, yapılan yasa değişiklikleriyle bu makamın yürütme yetkileri büyük ölçüde sınırlandırıldı ve pozisyon sembolik hale getirildi. En önemli değişikliklerden biri, resmî olarak “Güvenlik Konseyi” olarak bilinen istihbarat teşkilatının KBY Başkanlığı yetkisinden alınarak Başbakanlığa bağlanması oldu.
Böylece Mesrur Barzani, daha önce başında bulunduğu istihbarat kurumunu Başbakan olduktan sonra da kendi kontrolü altında tutmayı sürdürdü. Bu değişikliğin Mesud Barzani’nin onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. KDP geleneğinde istihbaratın başında olan kişi, hem parti hem de hükümet içinde önemli bir güç merkezi haline gelmektedir. Nitekim, Mesud Barzani de KDP lideri olmadan önce istihbarattan sorumlu bir konumdaydı.
Kürdistan Bölgesi seçimlerinin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ yeni hükümet kurulabilmiş değil. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), bakanlıkların paylaşımında özellikle İçişleri Bakanlığının kendilerine verilmesini talep ediyor. Eğer Mesrur ve Neçirvan Barzani arasındaki siyasi çekişme kamuoyuna yansıdığından daha derinse, Neçirvan Barzani’nin bu talebe karşı çıkmaması olasıdır.
Uluslararası ve bölgesel düzeyde diplomatik meşruiyeti daha güçlü bir aktör olarak görülen Neçirvan Barzani, buna karşın iç politikada Mesrur Barzani tarafından giderek daha güçsüz hale getirilebilir. Bazı siyasal gözlemciler, Kasım ayında yapılması planlanan Irak genel seçimlerinin ardından Mesrur Barzani’nin, Neçirvan Barzani’yi daha da pasifize etmek amacıyla KDP’nin Irak Cumhurbaşkanlığı adayı olarak onun ismini gündeme getirebileceğini öne sürmektedir. Neçirvan Barzani’nin bu göreve seçilmesi halinde, tıpkı YNK’nin kurucu lideri Celal Talabani örneğinde olduğu gibi, parti içindeki etkinliğinin azalması ve KDP üzerindeki kontrolün tamamen Mesrur Barzani’nin eline geçmesi olasılık dahilindedir.
Mesud Barzani hayatta olduğu sürece, iki kuzen Barzani arasındaki ilişkilerin belli bir denge içinde sürmesi beklenebilir. Ancak Mesud Barzani’nin dengeleyici etkisinin ortadan kalkması, bu rekabetin yüzeysel bir çekişmeden ziyade derin bir siyasi krize dönüşme riskini beraberinde getirebilir.
Böylesi bir kriz, YNK’de Bafel Talabani’nin kuzeni ve eski eş başkanı Lahur Şeyh Cangi’nin Temmuz 2022’de yaşanan olayların ardından partiden uzaklaştırılması ve geçtiğimiz aylarda silahlı çatışmalar sonrasında tutuklanması gibi, hatta ondan bile daha istikrarsızlaştırıcı sonuçlar ve Kürdistan için altından kalkılamaz zorluklar doğurabilir.
Kürdistan’da kurumsal yapılar güçlendirilmedikçe, siyasal süreçlerin kişisel rekabetler üzerinden yürütülmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu ise uzun vadede anti-demokratik eğilimlerin güçlenmesine, siyasal meşruiyet krizinin derinleşmesine ve yönetim aygıtının koatik bir yapıya sürüklenmesine neden olabilir.
Güney Kürdistan’da kalıcı siyasi istikrarın tesis edilebilmesi, kişisel otoriteler yerine kurumsal düzenin güçlendirilmesine bağlıdır. Demokratik hesap verebilirlik, güçler ayrılığı ve kurumsal özerklik ilkeleri sağlanmadıkça, iktidar mücadeleleri kaçınılmaz biçimde anti-demokratik ve kaotik bir siyasal atmosfer üretecektir. Bu nedenle, Kürdistan’ın siyasi geleceği açısından temel mesele, kimlerin iktidarda olduğundan ziyade, iktidarın nasıl ve hangi kurumsal çerçeve içinde kullanıldığı sorusuna verilecek yanıt ile doğrudan ilgilidir.
X: @cetin_ceko