Askere sivil yargı yolu ve AKP

Çetin Çeko
0
AKP'nin önerisi ile "askerî" nitelik taşımayan asker kişilerin suçlarına sivil yargı yolunu açan kanunun Cumhurbaşkanı Gül tarafından da onaylanarak yasallaşması, Türkiye'deki siyasal güç

dengelerinin sivil siyaset lehine önemli bir dönemeç noktasıdır. AKP iktidarına kadar, Türkiye'de iktidar formülasyonu; kazanan parti artı asker eşittir iktidar anlamına gelmekteydi, bu açıdan iktidar olma denklemi değişime uğradı diyebiliriz. Türkiye'de iktidara gelen partilerin asker ve bürokratik oligarşik elite karşı tavırsız ve vesayet altında siyaset sürdürmeleri, köşe taşları belirlenmiş devlet siyasetinin ana karakteristik özelliğidir. 28 Şubat postmodern darbe sürecindeki baskılardan doğan AKP'nin, 3 Kasım 2002 yılında iktidarı ele geçirmesiyle bu gelenek teklemeye başlamıştır. Politik analizciler AKP'nin politik misyonunu Anadolu burjuvazisinin temsilcisi olarak, asker bürokratik elit ve metropol burjuvazisiyle birlikte iktidarı paylaşma, söz sahibi olma girişimi olarak formüle etmektedirler. Bu paylaşım isteği asker bürokratik elit tarafından kabul görmediği gibi, aksine AKP'nin sahip olduğu "iktidar" elinden alınmaya çalışılmaktadır. AKP ise, politik ve hukuki varlığını sürdürmek için statükocu mekanizmaya karşı direnmeye çalışmaktadır...




1949 yılında Adnan Menders hükümeti zamanında Genel Kurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması, o günün şartlarında ordunun sivil yönetim tarafından kontrol altına alınabilmesi açısından önemli bir girişimdi. Bu değişikliğin ömrü uzun sürmedi. Asker ve militarist ruhlu bürokrasi 27 Mayıs 1960 Darbesi ile hem iktidara el koydu hem de ordunun kurumlar üstü ayrıcalığını tekrardan sağladı. 1960 Darbesi'nin aynı zamanda "27 Mayıs Devrimi" olarak anılmasında, "darbe" kavramının içi boşaltılarak, yerine "devrim" kavramının ikame ettirilmesinde, Kemalizmin ideolojik tasallutundan kurtulamayan Türk "sol"unun önemli katkısı olduğunu burada belirtmek gerekir.


Bu açıdan Türkiye'nin demokratikleşmesinde, Kürd sorunun çözümünde, yerli halkların ulusal ve demokratik haklarının kazanımında T.C'nin ana karakteristik özelliğini oluşturan militarist ve militarist ruhlu bürokratik oligarşinin etkisiz hale getirilmesi bir ön koşuldur. AKP'nin kendisine batan çuvaldızdan dolayı da olsa "askerlerin sivil yargıda yargılanmaları"nın yolunu açan kanun değişikliğini desteklemek, cesaretlendirmek demokratik reformlar konusunda baskı yapmak gerekir. Söz konusu yasaya "yanlışlıkla" gece uykusunda oy veren CHP'nin ertesi sabah "gece yarısı darbesi" diye feryadı figan etmesi, darbe yapan 12 Eylülcü generallerin yargılanması yönündeki talebinde samimi olmadığını göstermiştir. CHP başta olmak üzere kimliğini "ulusalcı sol" tabelasında bulan kesim, orduyu Türkiye'nin "Acil Servis"i olarak görmeye devam ederek, acil yardım için çağrı üzerine çağrı yapmaktadırlar. TSK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Barolar Birliği ve benzeri kurumlarla AKP arasından yeni bir hesaplaşma şimdiden başlamıştır. Anayasanın 12 Eylül anayasası olduğunu, değişmesi gerektiğini söyleyen bazı kesimler bile, son kanun değişikliğinin anayasaya aykırılığını savunur duruma düşmüşlerdir. Doğrudur söz konusu kanun anayasaya aykırıdır! Çünkü anyasanın kendisi haki, anti demokratik, ırkçı bir anayasadır tümden değişmesi gerekir. Bu açıdan AKP'nin asker ve bürokratik yapıyla cebeleşmesine; "bırakın kendi kendilerini yesinler!" yaklaşımı yanlıştır, tersine AKP'yi bu konuda yanlız bırakmamak gerekir.


Bilindiği üzere söz konusu kanun, Taraf gazetesinde çıkan "AKP'yi ve Gülen'i bitirme planı" adlı belgenin kamuoyunda büyük tartışmalar yaratması ardından yasallaşmıştır. "AKP'yi ve Gülen'i bitirme planı"nındaki "belge" tartışmalarının yeni, bilinmeyen bir plan olarak gürültü koparmasının aslında önemi yoktur. AKP'yi asıl bitirme planı aralarında Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de bulunduğu 71 AKP'linin siyasetten men edilmeleri ve AKP'nin kapatılması için açılan davadır ve resmi anlamda asıl AKP'yi bitirme planı budur.


AKP, Şemdinli olayında olduğu gibi çuvaldızın kendisine batmadığı anda ses çıkarmayarak kendisine karşı darbe ve suikast girişimlerinin ortaya çıktığı, Ergenekon olayıyla acıyı kendi vücudunda hissettiği, tehlikenin kendisine yöneldiği anda tavır gösterme bencilliğine sahiptir. Böyle bile olsa yolların, sorunların kesiştiği kavşak demokratikleşeme ve Kürt sorunun çözüm noktasında kitlenmektedir. AKP'nin ordu ve bürokratik kast ile uzlaşması kendilerine dokunmamaları koşuluyla gündeme gelebilir. Bu ise, AKP'nin sıradanlaşması, siyaset sahnesinden yok olması, Refah Partisi konumuna düşmesi demektir. Militarist bürokratik iktidar, AKP'yi ehlileştirme yerine, ortadan kaldırma yolunu seçerek AKP'nin konjüktürel olarak da lehine işleyen süreci devam ettirmektedir. Bunun nedeni Kemalist ideolojinin ters yüz edilmiş "laik" düşünce anlayışıdır. İktidar ancak devletin "gerçek" sahipleri tarafından yönetilir, bu formata uymayanlar iktidarı hasbel kader bile olsa ele geçirmeleri durumunda alaşağı edilirler. AKP'ye uygulanmaya çalışılan da budur.


Yedi yıllık "iktidar" süreci içinde AKP'nin, hala iktidar olma mücadelesi verdiğini söylemek abartı olmasa gerek. AKP, bu yedi yıl boyunca iktidarda kalmanın garantisini göreceli de olsa savunduğu AB üyeliği ve demokratik reformların devamının aynı zamanda kendi can simidi olduğu ve başka alternatifleri olmadığı gerçeğiyle yüz yüze kalmıştır. Bu can simidi, aynı zamanda Kürtler içinde geçerlidir. Kürtler, AKP'yi demokratik yeni bir anayasanın oluşumu ve toplumun sivilasyonu yönünde daha etkileyici olabilir hatta ittifak yapabilirler. Burada AKP'nin göz ardı etmemesi gereken önemli nokta, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerine bastırılmasına yönelik her girişim, aynı zamanda AKP'nin sözcülüğünü yaptığı liberal İslami hareket ve diğer kesimlerin özgürlük alanına da müdahale olduğudur. Bu bağlamda AKP'nin parlamentoda DTP ile ilişkilerini normalleştirmesi ayrıca önem arz etmektedir.


Bu gün için toplumsal muhalefet sahnesinde iki önemli aktör bulunmaktadır. Bunlardan biri Kürtler, diğeri ise 1980 sonrası solla yer değiştiren, küçümsenmeyecek düzeyde kendini geliştiren ve organize eden liberal İslami harekettir. "Anti militarizm", "kontrgerilla", "derin devlet" tartışmalarını soldan miras alan ve bayrak açan liberal İslami hareket ve belirli sayıda sol liberal aydındır. Liberal İslami hareketin devletçi yanı kendisine devlet, "derin devlet" tarafından saldırılması sonucu törpülenmiştir. Bunlar olumlu gelişmelerdir.


Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün; "2009'da Kürt sorununda iyi şeyler olacak!" açıklamasını, askere sivil yargı yolunun açılmasıyla önemli bir köprü bağlantısının kurulduğu ve sivil iktidarın elinin kuvvetlendiği kanaatindeyim. Kemalist oligarşik militarist ruhlu bürokratik devlet yapısının kontrol altına alınıp etkisiz hale getirilmesi ve dejenere edilmesi açısından bu ve benzeri girişimlere destek vermek gerekir. 090721


Yayınlanma:: 2009-07-21
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)