Ziya, Ziya'ya Karşı / Ziya Gökalp Üzerine Rohat Alakom'la Söyleşi

Çetin Çeko
Son dönemlerde Kürt medyasında ve sitelerinde Ziya Gökalp konusunda başlayan tartışmalar, Ziya Gökalp'in Kürtler için ne anlama geldiği sorusunu da gündeme getirdi. Özel olarak Ziya Gökalp, Kürtler tarafından bütün boyutlarıyla incelenmiş bir profil değil. Genel olarak Kürt yazar ve araştırmacıların yazdıkları eserlerin satır aralarında Ziya Gökalp'e rastlamaktayız. Bu konuda Kürt araştırmacı yazar Rohat Alakom'un 1992 yılında yayınlanan "Ziya Gökalp'ın Büyük Çilesi: Kürtler" adlı

 çalışması, Ziya Gökalp konusunda yapılan tek ilginç araştırmalardan birisi. Araştırmacı yazar Rohat Alakom'a Ziya Gökalp'i sorduk.

• Ziya Gökalp sadece kimlik bunalımı yaşamakla kalmaz, bu kez kendinin Türk olduğunu yazar ve çizer, uç sınırlarda yer alır. Ölmeden önce Kürtlerin Türkleştirilmesi gibi bir projenin ateşli savunucularından birisi haline gelir. En tehlikeli Ziya budur.



• Türkiye’de süren baskı ve terör, asimilasyon çalışmaları sonucunda Kürtlerin büyük bir kısmı ya korkularından kendilerini Türk olarak kabul etmiş veya günümüzde olduğu gibi işlerinin yürümesi için kendilerini “Türk” olarak takdim etmektedirler.

• Kürtler açısından etnik travmalar geçiren kayıp bir kuşaktan söz edebiliriz.

• Hamidiye Alayları aslında Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkışı ve gelişmesinde pek o kadar da olumsuz bir rol oynamış değildir.
__

Sayın Alakom, "Kürtlüğünü inkar eden Ziya Gökalp'e, Kürtlerin inceleme alanında sahip çıkmaları gerekir" diyorsunuz. Çalışmanızın amacı bu muydu yoksa başka nedenler de var mıydı?


- Türkiye Kürtleri arasında, Kürt tarihi üzerine başlayan çalışmalar son yirmi yılda önemli bir gelişme gösterdi. Daha önceleri Kürt tarihi üzerine yazılan kaynakların sayısı pek azdı. Özellikle Türkiye Kürtlerinden Avrupa’ya çıkan bir grup aydın ve yazarın başlattığı çalışmalar önemlidir. Bunların tümü de meslekleri tarihçi olmayan yazarlar tarafından yazılan popüler çalışmalardır. Bu çalışmaların Kürt tarih yazımına büyük bir katkısı oldu veya akademik çalışmalara büyük bir zemin hazırladı. Ziya Gökalp üzerine hazırladığım çalışma, 1992 yılında Ziya Gökalp’in Büyük Çilesi: Kürtler adıyla İstanbul’da yayımlandı. Ziya Gökalp (1876-1924) daha önceleri, Kürtler arasında haklı olarak kötü bir imaj yaratmıştı. Ama hep küçümsenip geçiştiriliyordu. Çok farklı kişilik sergilemelerine rağmen Kürt din adamlarından Saidi Kürdi’nin durumu da öyleydi, o da Kürt tarihi dışına itilmişti. Ziya Gökalp’i Kürt tarihi içine çekip incelemek bana daha mantıki ve ilginç geldi. Ziya Gökalp’e kızmakla bir yere varılamıyacağını düşünerek tam aksine zevkle bu konuya eğildim, en sonunda yukarıda sözünü ettiğim kitap ortaya çıktı.

Ziya Gökalp "yaşamı boyunca üç ayrı kişilik özellikleri göstermiştir" diyorsunuz. Nedir bu üç ayrı kişilik özellikleri?

Ziya Gökalp’in etnik kökenleri onun Kürt bir aileden geldiğini göteriyor, Diyarbakır Kürtlerinden sayılır. Ziya Gökalp, başlangıçta Osmanlı oldu, bir yandan Kürtlüğüne sarıldı, bunalımlı bir tip haline geldi, Türkçülüğü bayrak edindi, yazdığı duygulu şiirleriyle bu ideolojiye romatik bir görünüm kazandırdı. Ziya Gökalp en sonunda köklerinden koparak, kendini Türk olarak his ettiğini öne sürdü. Başına kurşun sıkarak bir intihar teşebüsünde de bulunur. Eski Kürt kökenli Ziya gitmiş, yeni bir Ziya yerine gelmiştir. Ziya Gökalp sadece kimlik bunalımı yaşamakla kalmaz, bu kez kendinin Türk olduğunu yazar ve çizer, uç sınırlarda yer alır. Ölmeden önce Kürtlerin Türkleştirilmesi gibi bir projenin ateşli savunucularından birisi haline gelir. En tehlikeli Ziya budur. İnsanların değer sistemlerindeki bu tür alt-üst oluşlar ve fırtınalar zaman zaman insanları güç durumda bırakır. Yaşanılan çatışmalar, ikilemler sonunda insanların farklı maskeler takarak kendilerini savundukları tarihte çok rastlanılmıştır. Bu durum Ziya Gökalp’de görülmüştür. Ziya Gökalp’deki bu düşünsel alaboralar, kişiliğine yeni bir biçim kazandırır. Onun Kürt cephesinden kopuşu, Kürtler konusundaki tutucu düşünceleri sanırım Ziya Gökalp’e pahalıya mal olmuştur. Bu yüzden 1992 yılında yayımlanan kitabımın başlığına çile sözcüğünü eklemeyi anlamlı buldum.


Ziya Gökalp'in kimlik bunalımı görmezden gelinerek, Kürt Ziya ile Türk Ziya'nın kimlik kavgasından bahsediyorsunuz. Ayrıca Kürt kökenli Türk aydınların kimlik bunalımlarına örnek olarak da Ziya Gökalp'i veriyorsunuz, bunu açar mısınız?

- Ziya Gökalp’in durumunu daha net bir biçimde açıklığa kavuşturmak için başka bir örnek verebiliriz. Bir Fransız yazarının, birden, aniden ortaya çıkıp “Ben Kürdüm” demesi nasıl büyük bir şaşkınlığa yol açabiliyorsa, Ziya Gökalp’in kedini yeniden “keşf” etmesi de Kürtler arasında öyle büyük bir şaşkınlık yaratır. Türkiye’de süren baskı ve terör, asimilasyon çalışmaları sonucunda Kürtlerin büyük bir kısmı ya korkularından kendilerini Türk olarak kabul etmiş veya günümüzde olduğu gibi işlerinin yürümesi için kendilerini “Türk” olarak takdim etmektedirler. Bugün de “Türkçülük” oynayan bü türden birçok kesimlere rastlayabiliyoruz. Çok ilginçtir bu kesimlerin yeni ortam ve fırsatlarda bu kez “Ben de Kürdüm! Benim de bir tarafım Kürt! “ biçiminde ‘Kürtçülük’ oynadıkları, oyundaki eski rollerini bıraktıkları görülür. Bu savunma mekanizmalarının nasıl işlediği konusu, uzun yıllar sosyal-psikoloji alanında çalışan uzmanların dikkatlerini çok çekmiştir. Kürt bir ana-babadan doğan, Kürtçe konuşan, kendini Kürt olarak his eden bir insanın tutumundaki bu düşünsel değişiklikleri, genel olarak Gökalpizm (köklerinden kopuş) olarak da adlandırabiliriz. Çağımızın başında Kürt çevreleriyle berabere olan, Kürt örgütlerinde çalışmış Erganili Doktor Şükrü Sekban da bilindiği gibi Kürtlüğünü bir kenara itmiş, Fransa’da yayımladığı bir kitabıyla Türk olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Benzer örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Tüm yaşamını Diyarbakır tarihinin araştırılmasına veren yöre Kürtlerinden Şefket Beysanoğlu, Ziya Gökalp Dergisi adında bir dergi çıkartarak uzun yıllar Ziya Gökalp hayranlarından birisi haline geldi. Yine Diyarbakırlı Kürt kadın yazarlardan Esma Ocak son olarak çıkardığı Bir Filozofun Özel Yaşamı: Ziya Gökalp (Birharf Yayınları, 2006) adlı çalışmasında Ziya Gökalp ile olan akrabalıklarına değinir, Ziya Gökalp hayranlığını gizlemez. Diğer yandan bu grup Kürtler, farklı kültürlerin varlığı, kültürel çeşitliliğin bir zenginlik olduğu gibi insani temel tezlere nedense pek sıcak bakmamışlardır. Onlardaki kimlik belirsizliği ve kimlik bunalımlarının da yoğun olduğunu söyleyebiliriz. Bu Kürtler, Ziya Gökalp’in 1922 yılında yayımlanan Türklerle Kürdler adlı makalesinin son cümlesini metinlerinde epigraf, vecize olarak kullanmayı veya kendilerine bayrak edinmekten pek hoşlanırlar: “Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa, Kürt değildir”. Evet, böylece Kürtler açısından etnik travmalar geçiren kayıp bir kuşaktan söz edebiliriz.


Ziya Gökalp'ın, dönemin devlet bakanı Rıza Nur'un isteği üzerine yapmış olduğu "Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler" adlı çalışması 1975 yılında Komal Yayınları tarafından yayınladığı veya kamuoyuna deşifre edildiği zaman, resmi ve yarı resmi kuruluş ve kişiler üzerinde şok etkisi yarattı. Bu araştırmayı Ziya Gökalp'in Kürtlere iyi bir hediyesi olarak da yorumlayanlar var. Beşikçi, bu çalışmayı "değerli bir araştırma" diye tanımlıyor. Sizce bu araştırmanın nesnelliği nedir?


- Ziya Gökalp’in kaleme aldığı ama kitap olarak o döneme kadar basılıp kitlelere ulaştırılmayan Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı taslak sosyolojik çalışması yayımlandığında, sizin de belirttiğiniz gibi, yeni bir haber olarak, hem Kürtler hem de Türkler tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Bu çalışmanın kitap olarak çıkmasının büyük bir önemi bulunuyor. Bu kitabın ortaya çıkmasıyla Türkiye’de Türkçülüğün büyük bir düşünürünün Kürtlerin toplumsal yapısını yıllar önce incelediği görüldü. Kitabın yayımlanması diğer yandan bazı tabuların yıkılmasına katkıda bulundu. Kürtlerin sosyolojik yapısı, fokloru, edebiyatı ve etnografik bazı yanları bu kitap vasıtasıyla yazılı hale getirildi. Bu kitap daha sonraları birçok araştırmacının baş vurduğu önemli bir kaynak haline geldi. Kürt kültürü ve Kürtlerin varlığı bu kitabın yayımlanmasıyla Türkiye’de adeta bir “meşrutiyet” kazandı. Kitap, Kürt karşıtı grupların Kürt kültürünün olmadığı biçimde öne sürdükleri resmi veya yarı-resmi sahte tezlerine büyük bir darbe indirdi. Ziya Gökalp çevreleri, Ziya Gökalp’in tüm çalışmalarını yayımladıkları halde, haberder oldukları bu çalışmayı Ziya Gökalp’in çalışmaları arasında göstermeye ve yayımlamaya pek sıcak bakmamışlardır. Birkaç nüshası uzun yıllar hep elyazması olarak değişik çevrelerin ve şahısların arşivinde saklı kalmıştır.

Kitabınızda Ziya Gökalp'in "Kürtlere en büyük iyiliği Hamidiye Alayları'nın bir kurum olarak yıkılmasına önderlik etmesidir" diyorsunuz. Ziya Gökalp aynı zamanda Ermeni jenosidi dolayısıyla Divan-ı Harp'te yargılandı. Ortaya koyduğu Türkleştirme ideolojisi Ermeni, Asuri Süryani soykırımına zemin hazırlamadı mı?

- Ziya Gökalp’in Şaki İbrahim Destanı adlı manzum yapıtını adını daha önceleri Diyarbakır Destanı olarak düşünür ama daha sonra bu fikrinden döner. Hamidiye Alayları aslında Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkışı ve gelişmesinde pek o kadar da olumsuz bir rol oynamış değildir. Ama bu alayların 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başlarında devlet tarafından yürütülen gayri-müslüm halk gruplarının yok edilmesi uygulamalarında yer almaları nedeniyle, adları dünyada çok kötüye çıkmıştır. Ziya Gökalp’in bu alaylara karşı tavır takınmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Ziya Gökalp, Kürtlerin varlığını inkar etmiyor, Türkleşmelerini savunuyor. Eğer 1924'den sonra yaşasaydı, Kürtlerin inkarına yönelik politikalara nasıl bir tavır geliştirirdi?

Ziya Gökalp kendini Türk olarak kabul etmiş, ölünceye kadar da bu kimliği üzerinde taşımıştır. Ziya Gökalp’in Kürtler üzerine yazdığı makaleler ve Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler adlı çalışmasında Kürtlerin varlığını savunduğu doğrudur. Ama Ziya Gökalp’in bu kültürün geliştirilmesi veya Kürtlerin temel insani haklarının Türkiye’de tanınması gibi bir düşüncesi yoktur. Ziya Gökalp ölmeden önce Türkiye Kürtlerinin Türk toplumuyla kaynaştırılıp, bütünleştirilmesi gibi tehlikeli tezler öne sürmüştür. Eğer yaşamış olsaydı büyük bir olasılıkla aynı tezlerini savunmaya devam edecekti. Ziya Gökalp, zaten Kürtlerin Türkleştirilmesi gibi büyük bir projenin Türkiye’deki mimarı olarak tarihe geçmiştir, öldükten sonraki uygulamalar da hep bu yönde olmuştur, Ziya Gökalp öldükten sonra da bilinçli olarak yaşatılmış, mesajlarının Kürtlere, özellikle genç kuşaklara ulaşılması için yoğun çalışmalar yürütülmüştür.

Yayınlanma:: 2008-12-16


Tags: