TRT'nin altıncı kanalından Kürtçe yayına başlaması, yaşım itibariyle 30-35 yıl önceleri kısa dalgalı radyolardan zor bela bulmaya çalıştığımız Erivan ve Bağdat radyolarının Kürtçe yayınlarını hatırlattı. Bu radyolar Ermenistan devleti ve Irak Baas rejiminin resmi devlet radyolarıydı. Güney ve Doğu Kurdistan'a yakın bölgelerde ise, Irak ve İran KDP'nin radyoları dinlenmeye çalışılırdı.
Daha sonra Türkiye Komünist Partisi'nin "Bizim Radyo"su, Doğu Berlin'den Kürtçe yayın yapmaya başladı. Bu radyoları dinlerken benim için önemli olan Kürtçe olmaları, Kürtçe türkülerin söylenmesi ve dönem itibariyle yarı metal, yarı plastik modern bir kutudan dünyanın diğer dilleri gibi Kürtçe'nin de metalik çıkan sesini duymamdı. O vakitler Kürtçeyi tam olarak bilmediğim için ne dedikleri benim için o kadar önemli değilerdi. Zaten yetmişli yılların sonlarında bile, Kürtlerin ulus "olup olmadıkları" gibi garip ve utanç verici tartışmaları Türk solu ile yaptığımız için, bu yayınlar bir belge niteliği taşıyordu. Her tartışmamda bu radyoların yayın saatleri ve frekanslarını ulus tezimi kuvvetlendirmek için örnek olarak verirdim.
Aradan yıllar geçti, Kürd ulusal hareketi beklenin de üzerinde bir yol kat ederek günümüze geldi. Bu açıdan Türk devletinin TRT'de Kürtçe yayına başlamasını, devletin Kürdlere bir lütfu olarak değerlendirmiyorum. Tam tersine bunu Kürdlerin verdikleri mücadelenin bir kazanımı olarak görüyorum. Türk devletinin, Kürdleri inkar siyasetinin, inkarı olduğunu, seksen beş yıllık resmi ideolojinin iflas belgesi olarak niteliyorum. Sorun Kürdlerin ihtiyaç duydukları bir aracın ortaya çıkması değildir. Zaten bu araçlara Kürdler sahip durumdalar. TRT'nin Kürtçe yayınlarının Kürdleri ne kadar tatmin edeceği, resmi devlet propagandasının Türkçe yerine, Kürtçe olarak yapılması, beni kaygılandıran veya bu nedenlerden dolayı karşı tavır konulması gereken bir anlayış olarak da görmüyorum. Bu girişimi, bir başlangıcın ilk halkası olarak görmek gerekir diye düşünüyorum. Devletin Kürtçe televizyon üzerindeki monopoli uzun sürmeyecektir. Avrupa Birliği'nin son ilerleme raporunda da belirtildiği üzere, Türk devletine bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısında bir kez daha bulunulmaktadır. Gerek Türk medyası, gerekse Kürd kurum ve iş adamlarının bu konudaki hazırlıkları devam etmektedir. Gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ardından, Türkiye'de ulusal çapta TV ve radyo frekans lisansı alarak yayına başlayacak onlarca proje pusuda yatmaktadır. Kürdler, Kürtçe yayın yapan on altı TV kanalını zaten şu anda dünyanın her tarafından izleyebilme imkanına sahiptirler. Sorun Türk devletinin, Kürdlerin ulusal ve demokratik haklarını inkar eden anlayış ve işleyişin, devlet tarafından tekzip edilmesidir. TRT yayınının muhtevasını, devletin şu an ki genel Kürd siyasetinden, Kürdlerin lehine gelişen bir çizgiye kayış, Kürdleri incitmeyen fakat, Kürdlerin ulusal ve demokratik taleplerini belli bir noktada tutmaya, frenlemeye yönelik yayın çizgisi olarak tahmin etmekteyim.
Bu gün TRT için "mükemmel düzeyde Kürtçe yazıp okuyabilen eleman aranıyor" ilanı, yarın mükemmel düzeyde Kürtçe yazıp okuması şart olmayan, "Kürtçe konuşabilmesi yeterli" nüfus dairesi memurları, belediye çalışanı, doktor, hemşire, hakim, savcı aranıyor ilanı olarak karşımıza çıkarsa bu bizi şaşırtmamalı. Bu talebin karşılanması için ise, devlet okullarında Kürtçe eğitimin gündeme gelmesi şarttır. Kürtçe, bilincimizin bize sorumluluk olarak yüklediği ulusal mücadelenin bir parçası olarak öğrenilmesi gereken bir görev yanında, Kürtçe okuyup yazabilmemin ayrıcalık olduğu, işe girmede, ilk ve orta dereceli eğitimde diploma puanına etki eden, üniversiteye girerken yerleştirme sınavında toplam puana etki eden bir avantaj olarak değerlendirildiği mecraya doğru gitmektedir. Kürtçe konuşup yazabilmenin insanların istikballerini kurmada, dilinin kamu alanında kullanılmasının değer ettiği, diğer diller gibi ekonomik pazarda kullanılabilmesinden dolayı, öğrenilmesinin gerekliliği küçümsenmeyecek bir varsayım olmasa gerek.
Kürtçe, yanlızca Kürdlerin kendilerini özgürlük söylemleriyle ifade ettikleri bir dil değildir. Dil evrenseldir. Bir dilin kullanımına gramatik kurallar dışında kural koyamazsınız. Sizin dilinizle size hakaret de edebilirler. TRT'nin Kürtçe yayına başlamısını, Kürtçeye "hakaret", samimiyetsiz" girişim olarak nitelendirmek havanda su dövemeye benzemektedir. Devletin "samimiyet"ini yapılacak yayının içeriğiyle tartmak yerine, bundan sonra Kürd sorununun çözümü konusunda atacağı adımların sürekliliği ve niteliğine bakarak değerlendirmek gerekir. Kürdler, rasyonel politiklar gerçekleştirerek özgürlükler alanını genişletmeye, kendi geleceklerini kendilerinin belirleme hakkına sahip oldukları, bu hakkın başkası tarafından kullanılamayacağı, başkalarına devr edilemeyeceği gerçeğini her defasında ısrarla dile getirilmelidirler. TRT'deki Kürtçe yayını "Kürd özgürlük hareketini bitirmeye yönelik" bir girişim yerine, Kürd özgürlük hareketini ileriye sıçratan girişime dönüştürmek yine Kürdlerin kendi ellerindedir.
TRT yöneticilerinin Kürtçe kanalın inşasında kendileriyle görüştüğü onlarca tanınan Kürd yazar ve sanatçıyı program yapmaları durumunda PKK'nın, "hain", "işbirlikçi" olarak nitelendirmesi ile CHP ve MHP'nin, AKP'yi "devletin temeline dinamit koymakla" tanımlamaları arasında bir fark bulamıyorum. 2009'a umutla bakıyorum... 081223
Yayınlanma:: 2008-12-23