Başbakan Erdoğan'ın Konya'da yaptığı konuşma İsrail ve Türkiye arasında patlak veren gemi baskını krizinin, Gazze kıyılarından sürüklenerek Kürt sorununda takılıp kaldığını gösterdi. Zaten böyle olmaması da imkansızdı. Bu açıdan Başbakan Erdoğan'ın Konya konuşmasını tarihe not olarak düşmek gerekir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Gazze eyleminin okları yalnızca İsrail'i değil, Türkiye'yi de vuracağını tahmin etmiş olmalı ki, iki hafta önce Kazakistan'a giderken, Kürt sorununun çözüm aciliyetine ilişkin belirlemelerde bulundu. Gül: "dış sorunlar önemli ancak evin düzenli olması daha önemli" olduğunu belirtti. Bence Erdoğan hükumetinin Gazze krizine ilişkin verilecek en güzel cevap da bu zaten. Gül'ün bu açıklamasını, AK Parti'nin demokratikleşme ve açılım siyasetinde eksen kayması uyarısı olarak ele almak gerekir.Gazze eyleminin sonuçlarını değerlendiren bir kısım gazeteci yazar ve diplomat ise başkalarının özgürlüğü için açık sularda yelken açmanın Türkiye'nin pek de hayrına olmayacağını söylemekteler. İsrail ile Türkiye arasında yıllardır var olan askeri ve ekonomik ilişkilerin bozulmasının her iki ülke açısından zarar getireceğini, ayrıca Gazze türü eylem ve söylemlerin Türkiye'nin Kürt sorununa yaklaşımının uluslararası platformda masaya yatırılabileceği uyarısında bulunmaktalar. Tabi bu uyarı, devletin geleneksel Kürt politikasının dejenereye uğramaması için yapılan uyarılardır.
Demek ki, Türkiye'nin Filistin halkının mücadelesine vereceği her destek, İsrail'e karşı yapacağı her eylem, devletin seksen küsur yıldır Kürt halkına uyguladığı siyasetle kıyaslanacak.
Başbakan Erdoğan Hamas ile PKK arasında benzetme yapanlara karşı çıkarak Hamas'ı topraklarını savunan direniş örgütü, PKK'yı da her zaman tekrarladığı sıfatla “terör örgütü” olarak niteledi.
PKK, Kürt siyasal hareketinin başta gelen önemli ögelerinden biridir. Kuşkusuz eylem ve politikları tartışmalıdır. Hamas, İsrail devletinin varlığını tanımaz ve onu yeryüzünden silmeyi hedeflerken, PKK en radikal olduğu dönemde bile T.C devletinin varlığını tartışma konusu yapmayıp, İmralı süreciyle de demokratik özerklik düzeyine inmiştir. Türkiye, İsrail'e nazaran bu konuda daha şanslıdır.
Ayrıca İsrail'in Filistin sorununa yaklaşımı ile Türkiye'nin Kürdistan sorununa yaklaşımı arasında kıyaslama yaparsak birincisi; Türk devleti yasal anlamda Kürtlerin varlığını bile kabul etmemektedir. Oysa İsrail, Filistin devletinin varlığını kabul etmektedir. Sorun sonradan işgal edilen Filistin topraklardan İsrail'in çekilmesi ve Filistinli grupların İsrail'in varlığını tanımaları ve tehdit oluşturmamalarıdır. Kuşkusuz İsrail kendi varlığını yirmi bir Arap devleti ve İran'a karşı korumaya çalışırken, Filistin'li sivillere karşı aşırı güç kullanmakta ve Gazze örneğinde olduğu gibi kabul edilemez ambargo türü yaptırımlar uygulamaktadır.
Diğer önemli bir nokta ise İsrail'in varlığını ret eden Hamas türü örgütler ve devletlerin antisemitist tavrı ile, Kürdistan'ın yok sayan, Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarını ret edip, iç düşman olarak gören Türk devletinin ırkçı anlayışı arasında farkın olmamasıdır.
Başbakan Erdoğan, Hamas'ı Filistin halkının meşru temsilcisi görürken, Kürt halkının oyları ile seçilmiş BDP'li Kürt milletvekillerini ve belediye başkanlarını acaba ne kadar meşru görmektedir? Meşruluk ve tanıma halkın iradesi tarafından belirleniyorsa, siz de bunu kabul ediyorsanız neden yıllardır parlamentoda BDP'ye karşı tecrit ve izolasyon politikası uyguladığınızı o zaman sorgulamanız gerekir!
Kürt siyasal hareketinin legal alanda kendi kimliği ile siyaset yapmasını engelleyerek dağda veya ceza evlerinde kalmaya zorlayan, İsrail ceza evlerinde tutuklu bulunan Filistinli siyasetçilerle, Türkiye ceza evlerinde bulunan Kürt siyasetçiler arasındaki farkı da sorgulamanız gerekir!
Diyarbakır'da, Hakkari'de, Şırnak'ta Cizre'de, Nusaybin'de, Batman'da Türk güvenlik kuvvetlerine taş atan çocukların Ramallah’daki, Nablus’daki, Refah’daki, Cenin'deki İsrail güvenlik güçlerine taş atan çocuklardan farkı nedir diye de sorgulamanız gerekir!
Erdoğan'ın Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'tan alıntı alarak “öldürmeyeceksin” diye İsraillere verdiği vaazda, diğer kutsal kitaplarda “Kürtler hariç” belirlemesinin olup olmadığını, neden her gün Kürtlerin öldüğünü veya öldürdüğünü de sorgulamanız gerekir!
Asitli ölüm kuyularından çıkan insan kemiklerinin sorumlusunun devletin bölgede Kürtlere karşı uyguladığı gayri insani militarist politikanın bir parçası olup olmadığını da sorgulamanız gerekir!
Ak Parti ve Türkiyeli sivil toplum örgütleri dayanışma, özgürlük ve kardeşlik gemilerini açık sularda yüzdüreceklerse, devletin Kürtlerle olan probleminin çözmü konusunda da tavır almak zorundadırlar. Kürtler de bu politik yaklaşıma destek vermelidirler.
Bu açıdan Gazze eylemi hem İsrail'in haksız ambargosunun teşhiri, hem de mazlumun yanında tavır almada çifte standartlı olunamayacağını göstermesi açısından hayra alamet olmuştur. 10-06-07