Yemin! Etmek mi zor etmemek mi?

Çocukken oynadığımız oyunlarda çıkan bir anlaşmazlığı çözmek için birbirimizi yeminlere vurdururduk. Yeminin ne üzerine yapılacağını haksızlığa uğrayan, itirazcı taraf belirlerdi. Aile fertleri veya toplumun kutsalları üzerine yeminler ettirilirdi. Yemin öncesi kısa bir uyarıda bulunulurdu. Eğer doğrunun değil, yalanın üzerine yemin edilirse, çarpılacağı, yemin ettiği kişilerin zarar göreceği hatırlatılırdı. Bu ayrıntı “aklını başına al, doğruyu söyle” mealinde önemli bir uyarıydı.
Çocukluğumda üzerine yemin ettirilen kutsalların başında “Allah”, “Kuran”, ana” gelirdi. “Eğer yalan söylüyorsam, Allah, Kuran beni çarpsın, iki gözüm kör olsun, önüme aksın” veya Muş ve yöresinde sıkça kullanılan “kainat anamı s.. ” Bizler için en kutsal yeminler arasındaydı. Kesin kes haklıysanız, yüzünüze karşı edilen yalan yemini geçersiz kabul etmeniz tartışmayı büyütürdü. Sonunda oyun ya sözlü atışmalarla ya da kavgayla son bulurdu.

Yeni seçilen milletvekillerinin nihai olarak milletvekilliklerinin onaylanması için son merhale olarak yemin etmeleri gerekiyor. Özellikle Kürt ve sosyalist milletvekilleri için yemin seremonisi taşıdıkları değerlerle çatışan, onurlarını ve düşüncelerini rencide eden, iradeleri dışı, zorunlu bir dayatma olduğu kesin.

Milletvekili yemin metni, mevcut anayasanın bir parçası ve ruhuna uygun olarak resmi ideoloji Kemalizm’i kutsallaştıran, ırkçı ve tekçi bir metin. Meclisi üyelerinin, göreve başlarken okumaları zorunlu yemin şöyle:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”

Bırakın Kürt ve sosyalist olmayı, Kemalist olmayan sıradan seçilmiş AK Partili bir vekil neden “Atatürk ilke ve inkılaplarına” bağlı olmak zorunda? Kemalizm’i eleştiren birinin Kemalizm’e bağlı kalacağını açıklamaya zorlamanın mantıki ve etik dayanağı olabilir mi? Irkçı darbe anayasasını değiştirmek için vaatlerde bulunan, hatta bunu programlaştıran hemen hemen bütün partilerin milletvekilleri neden darbe anayasasına “sadakat” etmek zorundadırlar. Sadakat etmek mevcudu korumak, değiştirmemek, biat etmektir. Bu yaman bir çelişki değil midir? Neden “büyük Türk milleti” önünde yemin edilmektedir. Türk milletine “büyüklük”, “üstünlük” sıfatı nereden gelmektedir? Onun “büyük” olması, egemen ulus olmasından mıdır? Bu kadar ırkçı, şoven bir tanımlama olabilir mi? Bir Kürt, bir Süryani vekil neden “büyük Türk milleti” üzerine yemin etmek zorunda bırakılmaktadır? Kendilerine oy veren Kürt vekilin Kürtlere, Süryani vekilin Süryanilere, her ikisinin bu coğrafya üzerinde yaşayan diğer uluslara, farklı dinlere ve mezheplere karşı sorumlulukları yok mudur?

Peki, çocuklarımıza her sabah ilkokullarda “Türk olduklarını”, Türk olmakla “mutlu”, varlıklarının “Türk varlığına armağan” olduğunu söyleten Ant’a ne demeli!

İşte balığın baştan koktuğu nokta burasıdır.

Bu açıdan Türk anayasa ve hukuk sistemi oligarşik yapı tarafından deli gömleği şeklinde dizayn edilmiştir. İlk önce giydirirler sonra soyun derler. Soyunmak neredeyse imkansız gibidir. Hatırlanacağı üzere 1991’de Leyla Zana mecliste yaptığı yemin töreninde Kürtçe ve Türkçe olarak iki cümleyle “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum” demişti. Sonuç 15 yıl hapis oldu.

Blok vekillerinin yemin edip etmeyecekleri veya yemini değiştirip de mi edecekleri kamuoyunun gündemine gelince, eski BDP Başkanı Selahattin Demirtaş’tan “yemin krizi yok” açıklaması geldi. Kamuoyunda öyle bir hava yaratılmaktadır ki, blok vekilleri yaramaz çocuklardır, her zaman oyunbozanlık yapabilirler, meclisi karıştırabilirler. Demirtaş’ın açıklaması “yaramaz çocukların oyunu bozmayacağı” mealinde oldu. Oysa yemin metinin ırkçı yönü teşhir edilerek, usul açısından bunu yapacaklarını, içerik olarak katılmadıklarını, yapılacak yeni anayasada bunun kaldırılması gerektiği açıklaması Demirtaş tarafından yapılabilirdi.

Ardından Altan Tan ve Şerafettin Elçi’den konuya ilişkin açıklamaları geldi. Tan, "Anayasal zorunluluk olursa ederim. Allah'tan özür talep edeceğim'' diyerek kendi inanç ve vicdanına göre sorunu açıkladı. Elçi ise, "Parlamentoda yapılacak yemini kabul etmemiz mümkün değildir. Bu yemin, faşizan bir anlayışla, sadece Türk şoven anlayışıyla hazırlanmış bir yemindir. Hiçbir zaman, bu yemin bizim kabulleneceğimiz, benimseyeceğimiz, bizim siyasi mücadele olarak bağlı kalacağımız bir yemin değildir. Bunu herkes böyle bilsin. Ancak yalnız bu yemini değil, anayasanın tamamını baştan, yeniden değiştirmek istediğimiz gibi bu yeminin de değişmesi için mücadelemizi vereceğiz…" Elçi, bir kriz oluşturmak istemediklerini, mecliste yemin etmeden önce grup olarak, yemin niteliğinde bir deklarasyon yayınlayacaklarını, bu deklarasyonun kendileri için bağlayıcı olacağını açıklaması isabetli oldu.

Söz konusu açıklamanın yemin töreninden önce yapılması Kürt, Türk, Süryani ve sosyalist vekiller ve onlara oy verenlerin vicdanlarını da rahatlatacaktır.

Ayrıca bu açıklamaya ek olarak aklıma çocukluğumuzda yaptığımız bir yemin nasıl geçersiz kılınır taktiği geldi. Yemin ederken bir ayağın havada olması veya iki parmağın üst üste konması yapılan yemini geçersiz kılmaktadır. Vekiller bu taktiği unutmasınlar!

Seçimleri Kürt ulusal hareketi ve blokun zaferi olarak değerlendiriyor, vekillere başarılar diliyorum.
Etiketler

#buttons=(Kabul etmek!) #days=(20)

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır.Daha fazla bilgi edin
Accept !
Yukarı Git