Kemal Burkay’ın 31 yıllık sürgün hayatına son vererek ülkeye dönmesi beraberinde birçok tartışmayı gündeme getirdi. Burkay, dönüş kararının AKP’nin açılım siyaseti ardından gündeme alınmış bireysel bir karar olduğunu belirtirken, bir kısım çevreler de Burkay’ın dönüşünü bir devlet projesi olarak değerlendirdiler.
Gerek AKP hükümetinin gerek bir kısım PKK-BDP çevrelerinin ve gerekse Kemal Burkay’ın siyasal plan ve programlar çerçevesinde bu geri dönüşe farklı yaklaşımları söz konusudur.
Birinci ve en önemli nokta Kürt sorununun çözüm tartışmalarında AKP ve PKK-BDP’nin tek başlarına sorunu çözme yetisine sahip olamamalarıdır. Bunun için de arada kalan siyasal grup ve kanaat önderlerinin bir biçimde sürece dahil edilmelerine yönelik attıkları adımlar bu çerçevede dikkate alınmalıdır. PKK-BDP’nin, 12 Haziran genel seçimlerinde Emek Özgürlük ve Demokrasi Bloğu adı altında geçekleştirmiş olduğu seçim ittifakıyla KADEP’ten Şerafettin Elçi, Kürt İslami hareketinin önde gelen isimlerinden Altan Tan ile bunu hayata geçirmiştir. Kemal Burkay’ın muhalefetine karşın kendisine yakın olarak gördüğü HAK-PAR da bu seçim ittifakına destek vermiştir.
Kürt muhalefetinin seçim ittifakı AKP’yi muazzam ölçüde rahatsız etmiştir. AKP’nin yetmiş küsur milletvekili ile Kürtleri, PKK-BDP’nin iki buçuk milyona yakın oyla Kürtleri ve Kürt bölgesini temsili arasında sıkışan bir tartışma söz konusudur. Her iki hareketin bu argümanlarını kuvvetlendirmek için kendileri dışında ittifakçı siyasal çevrelere ihtiyaç duydukları aşikardır. Söz konusu destek AKP’nin Kürt sorununda frene bastığı açılımcı, reformist çizgisini sürdürmesi ve elle tutulur, gözle görülür adımlar atmasına, PKK-BDP’nin ise kendi dışındaki siyasal güç ve kanaat önderlerinin Öcalan ve PKK’ye biat etmeden özgürce ortak işbirliği alanı yaratmalarına bağlıdır.
AKP hükümeti Şivan Perwer ve Kemal Burkay’ın ülkeye geri dönüşlerini ısrarla istedi. Bunun yanında sürgünde yaşayan binlerce Kürt politik mültecinin ülkeye dönüş isteklerine kulaklarını tıkadı. Örneğin, PKK’nın çatısı altıda kurulan Sürgünde Kürdistan Parlamentosu ile Kürdistan Ulusal Kongresi’nde yer aldıkları için haklarında dava açılan, Mahmut Kılınç, Nejdet Buldan, Yusuf Serhat Bucak, Şerafettin Kaya, Mehmet Sıraç Bilgin, Remzi Kartal ve binlerce politik şahsiyet ülkeye dönmek istemelerine, bazılarının bizzat yargılandıkları mahkemelerden haklarındaki tutuklama kararlarının kaldırılmasını talep etmelerine karşın, mahkemeler tutuklama kararlarını kaldırmadılar.
AKP’nin PKK-BDP çevresinden gelen kadrolar üzerinde uyguladığı bu baskı, kendinden önceki hükümetlerden miras aldığı ve Kürt açılımının tıkanmasına sebep olan en önemli engellerden biridir. Ülke içindeki üç binin üzerindeki KCK davası tutuklusunun durumu ile sürgünde yaşamak zorunda bırakılan binlerce Kürt politik mültecinin durumları kabulü mümkün olmayan çifte standarttı ortaya koymaktadır.
Kemal Burkay’ın döndüğü 30 Temmuz gününden itibaren yaptığı açıklamalar tartışmalara neden olmuştur. Oysa Burkay’ın 29 Temmuz öncesi yazıp ve söyledikleri ile 30 Temmuz sonrası yazıp söyledikleri arasında ideolojik ve pratik duruş açısından bir fark yoktur. Dün Kemal Burkay ve TKSP hakkında yapılan eleştiriler bugün de geçerliliğini korumaktadır. Burkay’ın İstanbul Vali Yardımcısı tarafından karşılanması, VIP salonundan içeri alınması, koruma sağlanması, Bakanlar tarafında ziyaret edilmesi T.C tarihinde Kuzey Kürdistanlı sivil bir Kürt siyasetçiye yapılan ilk uygulama olma özelliğine sahiptir ve önemlidir. Bütün bu yapılanları göz önüne alarak sözü Kemal Burkay “devletin adamıdır” demeye getirtmek doğru değildir. Uygulamayı AKP’nin uygulamaya koyduğu / koymak istediği Kürt politikasının bir parçası, geleneksel devlet temayüllerinin AKP eliyle ters yüz edilmesi, en önemlisi Kürtlerin bir bütün olarak bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımların bir sonucu olarak da okuyabiliriz.
Öte yandan DTK sözcüsü Cemal Coşgun’un 27 Temmuz'da yaptığı çağrıda, ”Burkay'ın birikimlerinden faydalanmak için DTK içinde görev almasını istediklerini” dile getirmesi, BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kemal Burkay’ı arayarak hoş geldiniz demesi, Kürtler açısından sürmekte olan diyaloğa katkı sağlayan tavırlardır. Kemal Burkay’ın PKK’ya karşı bilinen katı ön yargılarını bir tarafa bırakarak, Kürtler arasında gelişmekte olan ortak işbirliği sürecine destek vermesi, Kürt sorununun çözümü açısından öncelikli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır.
Şu anda AKP hükümeti, Kürt sorununu çözmeden minimize etme siyasetini uygulamaktadır. Aynı AKP hükümeti diğer taraftan ister özerkliği, ister federasyonu, isterse bağımsız Kürdistan’ı savunan grup ve şahsiyetlerin Kürtler üzerindeki etki alanlarına göre farklı siyasetler uygulamaktadır. Bundan dolayı AKP’nin yapmak istediği fakat yapamadığı PKK-BDP’yi baypas ederek Kürt sorununu belli reformlarla ulus-devlet anlayışı içinde minimize etme siyasetinde kendine uygun Kürt aktörler araması doğaldır. Yıllarını Kürdistan davasına vermiş, Kürt sorununun çözümünde federasyonu savunan bir siyasetçinin AKP ile programatik anlamda ve uzun vadede bir araya gelmeleri şu an an için mümkün gözükmemektedir.
Devletin geleneksel Kürt sorununu ve hareketlerini teröre endeksleme anlayışına uygun olarak, medyanın neden şiddete, silaha başvurmadınız sorusu Burkay’a sorulan soruların başında gelmektedir. Kemal Burkay ve hareketinin devlete karşı silahlı mücadeleye girişmedikleri bilinse bile, yöneticiliğini yaptığı TKSP’nin seksenli yıllarda küçük çapta da olsa silahlı güçlerinin bir dönmeler Doğu Kürdistan ve Lübnan’da var olduğu gizli saklı değildir.
Kürt sorununun çözümünde silahı mücadeleyi ret eden Kürdistanlı hiçbir siyasi yapı yoktur. 29 Kürt isyanının hepsi silahlı isyanlardır. Bu Kürtlerin tercihi değil, devletin politik ve militarist yaklaşımından kaynaklanan karşı koyuşlardır. PKK dışındaki Kuzey Kürdistanlı güçlerin o dönemler bunu başaramamalarının nedeni programatik değil, örgütlerin kendi öznel şartlardan dolayı olmuştur. Ayrıca silahlı mücadeleyi tu kaka gösterme gayreti, bırakın Kuzey Kürdistanı, Güney ve Doğu Kürdistan’daki kazanımların nasıl gerçekleştiği gerçeğini de gölgelemek anlamına gelir.
Kürtler demokratik, özgür bir biçimde partilerini kurdukları, bağımsızlık da dahil sorunlarını tartıştıkları bir ortamda mı silaha sarıldılar? Hayır! Varlıklarının, dillerinin ret edildiği şartlarda silaha sarıldılar. Silahlı mücadele açısından tartışılması gereken dünkü şartlarla bugünkü şartların rasyonelliği ve Kürt hareketinin silahtan kendisini arındırmasına paralel olarak Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarının güvence altına alınmasıdır.
Sonuç itibariyle Kemal Burkay’ın otuz bir yıl sonra sürgünden dönmesi, Kürt hareketi ve Kürt sorununun çözümü yolunda varılan nokta ve ödenen bedellere endekslidir. Ülkede olmak, hayatın içinde olmaktır. Kuşkusuz Kemal Burkay’ın sürgündeki tahayyülleriyle ülke gerçekleri çarpışacaktır. Bu çarpışmadan Kürt hareketinin ortak iş ve güç birliği sürecine ve Kürt sorununun çözümüne katkılarını bekliyorum. 110808
cetinceko@gmail.com