Kırmızı çizgilere petrol mavisi bulaştı!
Perşembe, Ağustos 02, 2012
Yaklaşık bundan 25 yıl önce Güney Kürdistan'la ilgili öğrendiğim bir bilgi beni çok şaşırtmıştı. 1986'da Kurdistan Press gazetesi adına kurtarılmış alanlara giden gazeteci çalışma arkadaşlarım oldukça yüklü haber ve röportajlarla geri dönüşmüşlerdi. Gelen haber ve röportajları yayına hazırlarken kerpiçten bir bina ve önünde torbaların yığılı olduğu bir resim dikkatimi çekti. Resmin içeriğini sorduğumda Heyat Gümrük binası olduğunu öğrendim. Gümrük, T.C – İran - Irak siyasi hudutlarının kesiştiği Heyat bölgesi Mergesor ilçesine bağlı ve önemli bir geçiş noktasıymış.
O dönem Güney Kürdistan hareketi yaklaşık 40.000 m2'lik Güney Kürdistan coğrafyasının 15.000 m2'lik kırsal alanını kontrol altında tutuyordu. Kurtarılmış bölgelerde peşmerge gücü, hastane, radyo, okul vb. birimlerin olduğunu biliyordum ama gümrük diye bir kurumu ise ilk defa duyuyordum. Dönemin Heyat Gümrüğü ve benzer gümrükler Kürdistan direniş hareketinin finansesi ve mücadelenin kurumsallaşmasına sanırım o günün şartlarında önemli katkılar sunmuştur.
Yüz yıl önce Kürdistan'ın dört parçaya bölünüp sömürgeleştirilmesinde Kürtlerin başına bela olan Kürdistan petrolleri bugün ise Kürdistan coğrafyasının ulusal ve demokratik haklarını elde etmede en önemli araca dönüşmüş durumda. Güney Kürdistan topraklarında 45 milyar varillik petrol rezervi olduğu tahmin edilmekte.
Önce şirketler sonra devletler
Siyasal çelişki ve çatışmalarda diyalog ve diplomatik ilişiklerin önünü açan öncü müfrezelerin başında iş adamları ve sanatçılar gelir. Ekonomik ve kültürel ilişkilerin açtığı yolda ilk önce iş adamları, sanatçılar daha sonra teknokratlar, siyasetçiler ve askerler yürümeye başlarlar.
Türkiye'den Güney Kürdistan'a ilk gidenler ise ne tüccarlar ne de kültür elçileri oldu. Türk ordusu gitti. Ne yol açabildiler ne de istedikleri sonucu elde edebildiler. Tersine yolları ve köprüleri havaya uçurdular. Bir dönem sonra iş adamları gittiler onların açtığı yolda yavaş yavaş diplomatik ve siyasi kıpırdanmalar başladı.
Türk iş adamları devletin Güney Kürdistan siyasetini delen ilk kesim oldu. Hem de bu tüccarlar sağ yelpazedeki sermayenin ileri gelenleriydiler. İlk defa bir Türk firması kendi sınırları dışında çıkarmış olduğu petrolü Türkiye'ye transfer etme hakkını elde etti. Türk firmasına verilen bu hak, Türkiye'de 750 kuyudan çıkarılan petrole eşdeğer miktar idi. Bugün ise tankerlerle taşınan petrolün iki yıl içinde yapılıp bitirilmesi planlanan 281 km'lik boru hattıyla günde 300 bin varilden iki yıl içinde 1 milyon varile, 2019'dan sonra ise 2 milyon varile çıkarılması planlanıyor.
Ekonomik ve siyasi analizciler bu rakamların yalnızca Kürtler için bir anlam ifade etmediğini, daralan ve kriz içinde olan dünya ekonomisini canlandıracak en önemli enerji kaynaklarından biri olduğunu belirtmekteler.
Başta Exxon, Chevron, Total, Gazprom ve benzeri belli başlı Amerikan, Rus, Fransız, İngiliz ve Norveçli petrol şirketleri merkezi Bağdat hükümetinin bütün tehditlerine rağmen son haftalarda ardı ardına Güney Kürdistan Federe Hükümetiyle petrol arama, çıkarma ve pazarlama anlaşmaları imzaladılar. Bu şirketler Basra'daki petrol arama, çıkarma haklarının Bağdat hükümetince ellerinde alınacağı tehditlerine karşın bunu yaptılar. Anlaşmaların ardı ardına yapılması ve Bağdat'ın restinin umursanmaması Kürtler açısından önemli ekonomik ve diplomatik bir başarı olarak değerlendirilmekte. Son olarak Rus Gazprom Neft şirketinin Güney Kürdistan hükümetiyle imzalamış olduğu anlaşma uluslararası dengeler açısından Kürtlerin şu an ki mevcut statülerini daha da kuvvetlendirip ilerletmelerine yarayacaktır.
Amerikan şirketlerinin Kürdistan hükümetiyle yaptıkları anlaşmalara ateş püsküren Maliki bununla da kalmayarak Obama'ya Amerikan şirketlerinin Kürdistan hükümetiyle yapmış oldukları anlaşmalardan vazgeçirmesini istedi. Obama ise, "Amerikan şirketleri almış oldukları kararlarda özgürdürler" cevabını verdi. Bu cevap siyasi ve diplomatik çevrelerde "Bağımsız Kürdistan'a giden yol" olarak yorumlandı. Maliki hükümetiyle sorunların çözülmemesi durumunda Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmelerinin gündeme geleceğini bizzat Mesud Barzani her fırsatta vurguluyor. Böylece Kürtlerin "Bağımsız Kürdistan" hedef ve isteği dost ve düşman açısından "gizli ajanda" argümanı olma özelliğini de yitirdi.
Kürtler ile Bağdat hükümeti arasında çözülemeyen 140. Madde bağlamında, "Kerkük petrolleri olmadan Kürtler ayakta duramaz" tespitinin de doğru olmadığı böylece kanıtlanmış oldu. Hele yapılacak olan yeni boru hattıyla Kerkük-Ceyhan boru hattına alternatif yeni güzergahın Kürtlerin elini daha da güçlendireceğine kuşku yok. Bu kesinlikle Kerkük'ün gözden çıkarıldığı anlamına gelmemektedir. Başta Kerkük olmak üzere Xaneqin, Mendeli, Şingal ve diğer Kürdistan'dan koparılmış bölgeler, Kürdistan'ın coğrafi ve tarihi bütünlüğü açısından stratejik ve manevi değeri Kürtler için hayati önemini korumaktadır.
Güney Kürdistan'dan Bağdat'a yapılan petrol ihracına karşılık merkezi Irak hükümetinin yaklaşık 1,5 milyar dolar borcunu ödememesinden dolayı Nisan ayından bu yana petrol ihracı durdurulmuştu. Kürt hükümeti güven ortamının inşası için günde 100 bin varil petrolün Irak'a tekrardan transferine karar verdi.
Şimdi can alıcı sorulara gelelim;
45 milyar varillik Kürdistan petrol yatağının güvenliği ve istikrarı sağlanmadan yer altından çıkarılması, transferi ve işlenmesi nasıl mümkün olacak?
Başta enerji kaynaklarının sahiplerinin yani Kürdistan'ın, Kürtlerin, ulusal ve demokratik hak ve statüleri güvence altına alınması gerekmeyecek mi?
Uzlaşmak, uzlaşmamak için ayak diretenleri uzlaştırmak, müzakere masasına oturtmak gerekmeyecek mi?
Dolayısıyla kendilerine göre kırmızı çizgileri olanların kırmızı çizgilerinin petrol mavisi ve dolar yeşiline bulaşarak rengini kaybettiğini söylemek yanlış olmasa gerek. 120802
cetin.ceko@gmail.com
Etiketler