Mehdi Zana: Müzakereyi kurşun da vurur dil de

 

Diyarbakır eski Belediye Başkanlarından Mehdi Zana ile Stockholm’de bu pazartesi ikinci söyleşimi yaptım. Kendisiyle yaklaşık bundan beş yıl önce de gündeme ilişkin ilk söyleşimi yapmıştım. (http://cetinceko.blogspot.se/2008/12/mehdi-zana-ile-soylesi.html.) O dönem ortada içi doldurulamayan ne bir “Kürt Açılımı” ne de BDP vardı. Aralık 2009’da devlet Demokratik Toplum Partisi’ni (DTP) kapattı ve birçok Kürt siyasetçiye siyaset yasağı getirdi. Kapatılan DTP kadroları BDP’yi kurdular.  Ardından AK Parti 2009’da “Kürt açılımını” başlattı.

Açılıma iki coğrafik yer isimi damgasını vurdu. Biri kuzeyin soğuk başkentlerinden “Oslo” diğeri Kürdistan’ın sıcak gümrük kapısı “Habur”. Açılım Habur’dan öteye geçemedi. Binlerce Kürt sivil siyasetçi “açılımın gereği” olsa cezaevlerine kapatıldı. Şimdi hükümet yeni bir süreç başlattığını söylüyor, Kürtler ise görüşmek için her zaman hazırız diyorlar.
 
Sayın Zana, Başbakan Erdoğan ısrarla “Kürt sorunu yok, Kürt vatandaşlarımızın sorunları var” vurgusu yapıyor. Sorunun adını yok sayarak problemi çözebilir misiniz?
 
“Kürt sorunu” vardır ayrıca bunun yanında “Kürdistan sorunu” da vardır.
 
“Kürt sorunu” ile “Kürdistan sorunu” arasındaki farkı koyar mısınız?
 
”Kürt sorunu” Kürtlerin demokratik haklarını, “Kürdistan sorunu” ise ulusal haklarını kapsar. Gerçek, adil bir çözüm istiyorsanız bu sorunsalı bir birinden ayırmamanız gerekir. Detaylandırırsak, Kürt sorunu zorunlu ana dil eğitiminden, kamuda Kürt dilinin kullanılmasına, Kürtçe yer isimlerinin iadesine kadara gider. Kürdistan sorunu ise Kürtlerin statü sorunudur. Kendileri ile merkezi devlet arasındaki ilişkiyi belirler. Bu ilişkinin biçimi özerklik veya federasyon olabilir. Yani bir tür ortaklık statüsü.
Bireyler kimlerle birlikte veya ayrı yaşamaya karar veriyorlarsa halklar da başka uluslarla birlikte veya ayrı yaşamaya karar verebilirler. Birlikte yaşama ve ayrılma hakkı taraflarca güvence altına alınmalıdır. Ayrılma hakkının olmadığı bir birlik, gönüllü birlik değildir. Gönüllü birlikler eşit haklar ve sorumlulukları kapsar.
 
Peki, Kürtlerin talepleri yukarıda çizdiğiniz çerçevenin neresinde?
 
Kuzey Kürtlerinin çoğunluğunun bu konuda kafa karışıklığı içinde olduğunu düşünüyorum. Kürtler çok net ve açık özerklik mi, federasyon mu istediklerini deklere etmelidirler. Yoksa ‘talepler devletin ve Türk halkının kabul edemeyeceği talepler değil’ benzerinden muğlak belirlemeler sorunun çözümüne katkı sunmaz.
 
Sanırım bunu Ahmet Türk’ün İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşme sonrası yaptığı açıklamaya istinaden söylüyorsunuz?
 
Yalnız o değil, başkaları da bu tür belirlemeler yapıyor. Kürtlerin ne istediklerini net ve açık bir şekilde ortaya koymaları gerektiğini bu açıdan söylüyorum.
 
Somut gerçeklikten hareket edersek bugün müzakere kimlerle ve nasıl yapılmalıdır?
 
Eğer müzakere yalnızca PKK’nın silahlı güçlerinin siyasi sınırların dışına çıkmasıysa bu PKK ile müzakere edilir. Buna kimsenin itirazı olmaz. Yok, müzakere Kürtlerin ulusal ve demokratik taleplerini de kapsıyorsa, bunun en geniş şekilde PKK, BDP dışındaki Kürt kesimlerini de kapsayan bir mekanizma olmalıdır. Örneğin Batı (Suriye) Kürdistan’daki temsile benzer bir yapı olabilir. Türk tarafı için de aynı şey geçerlidir. En geniş kesimlerin desteğini alarak hükümet masaya oturmalıdır.
 
Öcalan’ın durumunu ve pozisyonunu bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Öcalan’ın tutsaklık şartları devam ettiği müddetçe müzakere sürecini sağlıklı götüreceğine inanmıyorum. Müzakere taraflar arasında götürüleceği için Öcalan’ın fiziki olarak Kürt tarafıyla yirmi dört saat birlikte teşriki mesai içinde olması gerekir. Devlet şimdilik bu şartları yaratma ve oluşturmadan yana gözükmüyor, ayrıca bu durumu dışarıya karşı bir koz olarak kullanıyor.
 
Peki, müzakerenin nasıl olacağında anlaşamayanlar içeriğinde ve sonucunda nasıl anlaşacaklar?
 
Taraflar yöntemde birbirleriyle anlaşamıyorlarsa, ama çözümde samimilerse araya arabulucular girer.
 
Kimler arabulucu olabilir?
 
Her iki tarafın onayladığı uluslararası kurum ve şahsiyetler olabilir. Birleşmiş Milletler'den Avrupa Birliği’ne,  Uluslararası Kriz Grubu’na ve bu konuda uzman şahıslara kadar uzanan bir yelpazeden seçilebilinir.
 
Müzakere tartışmalarında gündeme gelen bir diğer tartışma konusu da kullanılan dil ve üslup. Özellikle Kürt tarafı bu konuda eleştiriler dillendirmekte. Barışın dili oluşmadan barış nasıl oluşacak?
 
Evet, her iki taraf da kullandığı dile ve üsluba dikkat etmeli.  Müzakere süreci sadece sıkılan kurşunlarla dumura uğratılmaz. Söylenen sözler de süreci kesintiye ve sıkıntıya sokabilir. Özellikle hükümet Kürt sorununda kendinden önceki iktidarlardan devir aldıkları itibarsızlaştırıcı, aşağılayıcı dili sözlüklerinden ve beyinlerinden çıkarmalılardır. Bu açıdan sözün kılıçtan daha keskin olduğunu unutmamalıyız.
 
Sayın Leyla Zana’nın, Başbakan Erdoğan’la görüşmesi kamuoyunda geniş yakın uyandırmakla beraber eleştirilere de neden oldu. Yapılan eleştirilere suskun kalması, anadilde savunma hakkı için Meclis’te tek başına açlık grevine gitmesi BDP grubuna dargın olduğu izlenimi veriyor. Böyle bir dargınlık var mı?
 
Sorunuzun muhatabı Leyla Hanım’dır. En doğrusu ona sormak.
 
Bu süreçte üzerinize düşen bir görev ve sorumluluk olursa yüklenmeye hazır mısınız?
 
Kesinlikle. Hayatımı Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarına kavuşmasına adamış bir insanım. Üzerime düşen bir görev ve sorumluluk olursa elimden gelen yapmaya hazırım.
130131
 


Etiketler

#buttons=(Kabul etmek!) #days=(20)

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır.Daha fazla bilgi edin
Accept !
Yukarı Git