Her seçimin ardından, Kürdistan’ın coğrafik
sınırları siyasal olarak daha da belirginleşerek, Kürt sorununun yalnızca
demokratik kültürel haklarla sınırlı olmadığı, demografik ve coğrafik niteliğe
sahip ulusal bir sorun olduğu tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır.
Aslında yazıya
hangi başlığın daha uygun olacağı konusunda bayağı düşündüm. Düşündüğüm başlıklardan biri “BDP neden
Türkiyelileşemiyor” bir diğeri de ”Kürt seçmen neden Türk Soluna oy vermiyor?”
idi. Sonunda her iki başlığın da yazının meramını anlatmaya yeteceğini
düşünerek okuyucuyla paylaşmak istedim.
Barış ve
Demokrasi Partisi (BDP), yerel seçimlerde oy oranını ciddi anlamda arttırmasa da Bitlis,
Ağrı ve Mardin belediyelerini alarak Kürdistan’da önemli bir başarı elde etti.
Bitlis ve Mardin belediyeleri ilk defa Kürt siyasetinin yönetimine geçerken,
Ağrı ise ikinci kez Kürt siyaseti tarafından yönetilecek. Bitlis, Mardin ve
Ağrı’nın alınması Kürt hareketi açısından önemli bir eşiğin geçilmesi anlamına
geliyor. Urfa’da seçimin kaybedilmesine karşın, Osman Baydemir faktörü ile dengelerin
Kürt siyaseti lehine değiştiğini söyleyebiliriz. Bunun yanında BDP’nin kalesi
olarak kabul edilen Diyarbakır ve Hakkari’de BDP oylarının azalması dikkatle
incelenmesi gereken bir nokta.
BDP’nin başarısını
abartmadan Kürt hareketi açısından nasıl okumak gerekir? Öcalan, PKK ve BDP
yöneticilerinin ”Türkiyelilik” ve ”İslam Kardeşliği” söyleminin yerel seçimlere
etkisi ne oldu? BDP, metropolde HDP’ye bıraktığı alanlarda neden oylarını
arttıramadı soruları, seçim sonuçlarının açıklanması ardından ilk aklıma gelen
sorulardı.
2014 Mahalli
Seçimlerinde başta Abdullah Öcalan olmak üzere PKK, BDP ve HDP yöneticilerinin
”Türkiyelilik” söylemi, gerek siyasal, gerekse sembolik olarak Kürt seçmende
karşılığını bulmadığını düşünüyorum. Kürt seçmen, “Türkiyelilik” kavramının,
“Türk” kimliği ve devletinin yeniden restorasyonu olarak Kürt hareketine
dayatılan, Kürtlerin iç ulusal birliklerini engellemeye yönelik bir siyasal
program olduğunu açık olarak dillendirmese de, bu seçimde koyduğu tavırla
hissettirdi.
Bu yüzden HDP,
2014 yerel seçimlerinde Kürt seçmenden gerekli desteği alamadı. BDP-HDP
ittifakının Kürdistan ve Türkiye toplamında hedeflemiş olduğu oy oranı %10’nun
üzerinde bir rakamdı. Resmi olmayan sonuçlara göre BDP 4.92, HDP 1.92, toplam %
6.94 oy aldılar. Sonuca bakıldığında %10 hedefinin altında kalındığı
görülmektedir. Bu işin aritmetik yanıdır.
Yukarıda belirtmiş
olduğum BDP’ye zorla giydirilmeye çalışılan “Türkiyelilik” , “Türkiye Partisi”
elbisesi Kürt seçmenin direnciyle karşılaştı. Kürt seçmen, eksiğiyle aksağıyla BDP’yi kendi bölgesinin Kürt Partisi olarak
görüp desteklerken, HDP’yi kendi partisi olarak hissetmedi. Yoksa metropolde
Kürt seçmenin HDP’ye yeterli desteği vermemesini başka nasıl okuyabiliriz?
Kürdistan’da
ise, 2011 Genel Seçimlerinde Kürt hareketinin oluşturduğu ittifaka benzer bir
ortaklığın bu seçimde gerçekleşmemiş olması, bir blok olarak Kürt hareketinin gerçek
oy potansiyelini hala tam olarak ortaya çıkarmış değil.
Çatı partisi
olarak tarif edilen HDP’nin kuruluş aşamasında, Kürt siyaseti açısından aynı
tabana hitap edeceği bilinen iki siyasal partinin ne kadar rasyonel olduğunu
Sayın Ahmet Türk’e sormuştum. Türk, aritmetik olarak %10 barajından dolayı
zorlanacaklarını ikincisi; kendi tabanlarını HDP’ye oy vermeye nasıl ikna edeceklerini
bilemedikleri cevabını vermişti. Bence her iki tespit 2014 yerel seçimlerinde doğrulandı.
Mersin’de niye HDP değil de BDP?
Metropolde HDP,
Mersin hariç diğer illerde seçime girdi. HDP Eş Başkanı Ertuğrul Kürkçü’yü
milletvekili çıkaran Mersin’de neden HDP değil de BDP ile seçime girildi?
BDP’ye yakın yerel
kaynaklar, Mersin’de HDP ile seçime girilseydi, Akdeniz Belediyesi’nin bile kazanıla
bilemeyeceğini söylemekteler. Ayrıca, Büyükşehirde aday göstermeyen BDP’ye
verilen yüz bin civarında oyun ise geçersiz sayıldığı belirtilmekte. Mersin
örneğinden görüldüğü üzere BDP tabanı, HDP ile seçime girmemiş, tabanın isteği
doğrultusunda BDP, Mersin için farklı bir tutum sergilemek zorunda kalmıştır.
HDP’nin
İstanbul’da aldığı oy oranı %4.6 civarında olmuştur. Bu sonuç DTP-BDP’nin geçen
seçim sonuçlarıyla karşılaştırıldığında pek de iç açıcı değildir. Bu oranın
yakalanmasında Sırrı Süreyya faktörü önemlidir. Sırrı Süreyya’nın popülaritesi,
Gezi olaylarındaki aktif tavrı ve İmralı heyetinde olması buna etki eden
nedenlerdir. Sırrı Süreyya’nın yerine Türk Solundan başka bir aday olsaydı, HDP adına bu rakamın daha da altında bir sonuç
elde edilebilirdi.
İster yerel,
isterse genel seçimler olsun her seçim Kürtlerle devlet arasında adı konmamış
bir referandum niteliğinde geçmektedir. Her seçimin ardından, Kürdistan’ın coğrafik
sınırları siyasal olarak daha da belirginleşerek, Kürt sorununun yalnızca
demokratik kültürel haklarla sınırlı olmadığı, demografik ve coğrafik niteliğe
sahip ulusal bir sorun olduğu tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır.
Bardağın dolu
tarafından bakarsak şunu söyleyebiliriz. BDP’nin üç önemli Kürdistan kentini alması, belediye sayısını bir önceki seçimlere göre attırması, sivil Kürt siyasetinin
elini kuvvetlendirmiştir.
twitter@cetin_ceko