Bir Gandhi deneyimi ve Kürtlerde bağımsızlık
Cuma, Temmuz 03, 2015
Hindistan’ın bağımsızlığına kavuşması sadece 67 yıllık bir zaman dilimini içeriyor. Kürtler ise yüz yılı aşkın bir süredir ulusal ve demokratik hakları için mücadele ediyorlar. Bu mücadelede harcanan enerjinin önemli bir kısmı idari özerklik için harcandı ve harcanıyor. Eğer Kürtler, bağımsızlıkları için mücadele etselerdi bugünkü statüleri acaba yine böyle mi olurdu?
Hindistan bağımsızlık hareketinin politik ve ruhani lideri Mahatma Gandhi, anılarında savaş ve siyasi tarih açısından önemli bir yere sahip olan ve kendisinin de gönüllü katıldığı Boer Savaşı’ndan bahseder. Savaş, 1899-1902 yılları arasında günümüz Güney Afrika Cumhuriyeti’nin kurucu üç devletinden bir olan ve Flamanların kurduğu Özgür Orange Devleti ile İngiltere arasında meydana gelmiştir. Güney Afrika’nın kurucu diğer iki devleti ise Pretoria-Transvaal Cumhuriyeti ve Cape Town-Britanya Ümit Burnu Kolonisi’dir. Özgür Orange Devleti’nin ismindeki ‘Orange’ yani ‘kavuniçi’, Hollanda’nın, Flamanların ulusal rengini sembolize eder.
Savaş, Afrika’nın zengin altın ve değerli madenlerini yerli siyahi halkın dışında Flamanların mı yoksa İngilizlerin mi kontrol edeceği üzerine çıkmıştır. Boer Savaşı, İngiltere’nin yarım milyon kişilik askeri bir güçle Napolyon Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı arasında girdiği en büyük ve pahalı savaştır. Savaş tekniği açısından ise bir ilk gerçekleşerek, Flamanlar düzenli bir orduya karşı kamuflajlı elbiseler giyip, gerilla savaşı yapmışlardır. Savaşta kırmızı üniforma giyen İngiliz ordusu, Flamanlara kolay hedef olduğundan, bu savaştan sonra düzenli ordular kamuflajlı üniformalar giymeye başlamıştır. Flamanların, kamuflaj ve gerilla savaşı tekniğini Afrika yerlilerinden aldıklarını bu arada belirtmek gerekir.
Hollandalıların Güney Afrika’ya geliş nedenleri, sömürgeleri Endonezya’ya giderken ara ikmal üssüne ihtiyaç duymaları üzerine 1652 yılında başlar. Fakat bu ikmal üssü Endonezya’ndan daha değerli çıkınca, yerli siyahi halkın hem topraklarını işgal ederler hem de köle olarak kullanmaya başlarlar. İngiliz sömürgeciliği ile Flaman sömürgeciliği ve ırkçılığı arasındaki fark, Flamanların tersine İngiltere'nin köleciliğe ve köle ticaretine hukuken karşı olmalarıdır. Bu fark, Amerika iç savaşında da en belirleyici etkenlerden biri olmuştur. İngiliz sömürgeciliğinin köleciliğe karşı olması, onun ırkçı politikalar uygulamadığı anlamına gelmemektedir.
Bilindiği üzere beyaz ırkın Güney Afrika’daki siyahi yerli halka karşı ırkçı uygulamaları, siyahi ırkın uzun, zorlu ve kanlı mücadeleleri sonrasında bundan 21 yıl önce, 1994’de beyazlardan iktidarı almalarına kadar sürmüştür.
Gandhi’nin Boer Savaşı’yla ilgisi nedir, neden bu savaşa katılmıştır sorusuna geçmeden önce, yoksulluk ve kıtlıktan kurtulmak için Hindistan’dan Güney Afrika’ya göç eden önemli sayıda Hintli bir nüfus olduğunu belirtelim. Bu nüfus İngilizce bilmelerinin yanında ucuz iş gücüdür. İngiltere, sömürgesi Hintlilerin Güney Afrika’ya göçüne alttan destek verirken, Flamanlar ise karşı çıkmaktadırlar. Deniz yoluyla gelen Hintlilerin veba ve benzeri bulaşıcı hastalıkları ülkeye getirecekleri ve en önemlisi zenginliği paylaşacakları gerekçesiyle aylarca denizde tutulup, ülkelerine geri gönderilmeleri için Flamanlar bin bir gerekçe ve güçlükler çıkarmışlardır.
Hintli nüfus, Afrikalı siyahiler kadar olmasa da, onlar da beyazlar tarafından ırkçılığa ve ayrımcılığa tabi tutuldular. Gandhi’nin Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesine katılmadan önceki politik kariyeri, Güney Afrika’daki Hint toplumuna yönelik ırkçılık ve ayrımcılığa karşı mücadelesiyle başlar.
Gandhi, İngiliz orta halk tabakasının Hintlileri korkak, tehlikeye atılmaktan çekinen ya da günlük kişisel çıkarlarından ötesini görmeyen kimseler olduğuna inandıklarını söyler. Bu algıyı İngilizler nezdinde değiştirmek için Hintlilerin, İngilizlerin zor günlerinde yanlarında olmaları gerektiğini düşünür.
Gandhi, ‘’Eğer İngiliz yurttaşlık haklarından yararlanmak istiyorsam, bir yurttaş olarak İngiliz İmparatorluğu’nun savunmasına katılmam gerekirdi. O tarihte, Hindistan bağımsızlığına kavuşursa, ancak İngiliz İmparatorluğu çerçevesinde kavuşabilir kanısındaydım’’ der. Bu gerekçeden yola çıkan Gandhi, İngiliz egemenliğine bağlılığının bir göstergesi olarak hasta bakıcı statüsünde bir grup Hintli ile Boer Savaşı’na gönüllü katılmak ister. Ama bu o kadar kolay olmaz.
Düşüncesini İngiliz yetkililerine açtığında, hükümetin bunu şükranla karşıladığı, ancak İngiliz ordusunun buna ihtiyacı olmadığı cevabı nazikçe kendisine iletilir.
Gandhi, boş durmaz. Önerisini bu kez kiliseye götürür. Kilise öneriye sıcak yanaşır ve kendisiyle birlikte aralarında Hintli Hristiyanların da olduğu 1100 civarında kişiyle Hint hasta bakıcı birliği kurulur, ama cepheye gönderilmezler. Savaşın aleyhlerine gelişmesiyle cephede önemli ölçüde zayiat veren İngilizler, sonunda bu birliğin cephede görev almasını kabul ederler.
Cephede yaklaşık altı hafta tehlikeli ve önemli görevler yerine getiren birlik, İngiliz ordusunun geri çekilmesiyle terhis edilir. Bu arada Gandhi açısından önemli bir ayrıntıyı paylaşmam gerekir. Savaş ilan edildiği zaman Gandhi, gönlüm Boer’lilerden yanaydı der. Ama o zamanki düşüncesine göre kişisel inançlarını dinlemenin ve ona uymanın henüz kendisinde prensip olarak olgunlaşmadığını düşünür.
Gandhi, Hint hasta bakıcı birliği girişiminin Hintlilerin İngilizler nezdinde saygınlığını arttırdığını ifade eder. Hint basınında da birlik hakkında ulusal duyguları okşayıcı, Hintlilerin kahramanlıklarını belirten haberler ve yazılar yer alır.
Savaş iki sömürgeci ve ırkçı güç arasında üçüncü bir halkın toprağında olmaktadır. Savaşın nedeni Afrika’nın ve yerli siyahi halkın doğal zenginliklerinin talan edilmesinde kimin söz sahibi olacağı üzerinedir. Ortada anavatanın savunulması gibi bir durum söz konusu değildir.
Gandhi, ülkesini sömürgeleştiren İngilizlerden yana tavır koyarak, onların güvenini kazanıp kendilerini kaale alacaklarını, bunun ise ülkesinin bağımsızlığına katkı sağlayacağını hesap etmektedir. Tarih Gandhi’yi haksız çıkardığı gibi, İngilizlerin onun başına getirmediği zülüm ve acı kalmamıştır.
Gandhi, Boer Savaşı’ndaki tavrına ilişkin yanlışlığı kabul eder ve özeleştiri verir. Savaşın olduğu dönem Gandhi, daha 30 yaşındadır, politik deneyimi ve birikimi olgunlaşmış, özgün bildiğimiz Gandhi düşünce ve tavrı değildir.
Bu tarihi olayı neden paylaştığıma gelince. Bir kısım Kürt siyasal çevreleri, Kürtlerin tarihsel ulusal demokratik haklarına vurgu yaparken, muktedire biz sizinle birlikte bu ülkeyi kurtardık, ama sizler buna karşılık bizim ulusal ve demokratik haklarımızı teslim etmediniz, İslam kardeşliği, Çanakkale ruhu ve 1920 Kurucu Meclis ruhu buna terstir yakınmalarında bulunurlar.
Kürdistan’ın ve Kürtlerin parçalanıp bölüşülmesi ardından Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan siyasi çizgi tarih boyunca cılız kaldı. Kürt siyasi hareketi ve liderleri Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünü, Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletlerin iç idari sorunu olarak görüp çözüm taleplerini buna göre belirlediler. Tarihsel süreç içinde bir kaç istisna hariç, genelde Kürtlerin başkaldırıları ve mücadeleleri ağırlıklı olarak iç idari özerklik talebi ile sınırlı kaldı. Bu süreç Kuzey Kürdistan’da Osmanlıcılık, Müslümanlık ve günümüzde Türkiyelilik çizgisinde devam ediyor.
Kısa bir parantez açarak bir kısım Kürt siyasal çevreleri ve Türk sol demokratlarının savunduğu Türkiyelilik kavramının devletin Türkiyelilik anlayışıyla aynı içeriğe sahip olmadığını vurgulamak gerekir. Devletin sadece söylemde olan Türkiyelilik anlayışının üst noktası, Kürtlerin bireysel kültürel vatandaşlık haklarını kapsamaktadır. Fakat bu konuda kurumlar içinde bir bütünsellik olmadığı gibi, adım atma isteği ve cesareti de gözükmemektedir. Kürt ve Türk sol demokrat çevrelerinin Türkiyelilik anlayışı ise Kürt halkının kendi geleceğini belirlemesi ilkesinden hareket edilerek, kolektif haklar çerçevesinde özerk veya federatif bir modelle Türkiye’nin siyasi sınırları içinde diğer halklarla birlikte yaşamayı ifade etmektedir. Kuşkusuz bu çerçevenin dışında Türkiyeliliğin ne ifade ettiğine dair farklı yaklaşım ve yorumlar vardır.
Bağımsızlık konumuza geri dönersek, eğer Kürt hareketi dört parçada tarihsel süreç içinde bağımsızlıkçı bir çizgide gelişseydi, Kürdistan’ı paylaşan ve sömürgeleştiren devletler, Kürtlerin en ufak bir statü talebine bu kadar pervasızca tavır koyabilirler miydi? Kürtler ve Kürdistan coğrafyasının halkları da bu kadar uzun süreli acı çeker miydiler? Ayrıca Kürdistan’ın diğer parçalarındaki statü bugünkü durumda mı olurdu? Dün Güney Kürdistan’da, bugün Batı (Rojava) Kürdistan’da şu veya bu şekilde oluşan statüye gösterilen tepkilerin temelinde yatan en büyük nedenlerden bir de Kürdistan’ın olası bağımsızlığı ve birliği değil mi?
Gandhi, İngilizlere destek verirken bile, bağımsız Hindistan için destek verdi. Kürtler ise bağımsız Kürdistan için hiç bir muktedire destek vermedikleri gibi, geleceklerini muktedirin geleceğinde gördüler. Gandhi, Hindistan’ın geleceğini İngilizlerini iç idari bir sorunu olarak görmeye devam etseydi, İngiliz İmparatorluğu’nun sömürgeci karakterini teşhir edeceğine değiştireceğim diye çaba sarf etseydi, Hindistan halklarının bağımsızlığı acaba nasıl bir yol izlerdi?
Hindistan’ın bağımsızlığına kavuşması sadece 67 yıllık bir zaman dilimini içeriyor. O kadar da uzun bir zaman dilimi değil bu. Kürtler ise yüz yılı aşkın bir süredir ulusal ve demokratik hakları için mücadele ediyorlar. Bu mücadelede harcanan enerjinin önemli bir kısmı idari özerklik için harcandı ve harcanıyor. Bu açıdan eğer Kürtler bağımsızlıkları için mücadele etselerdi gerçekten bugünkü statüleri acaba yine böyle mi olurdu?
@cetin_ceko
Etiketler