Jerusalem Post: ABD, PJAK’ı ‘terör’ listesinden çıkarmalı

Uluslararası toplum, İran muhalefetinin ABD ve Avrupa’da faaliyetine yasal ve meşru zemin yaratmak için 26 Ocak 2009 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi, üç yıl aradan sonra da ABD, Halkın Mücahitleri’ni terör örgütü listesinden çıkardı. Bölgedeki ve İran’daki gelişmelere göre PJAK için de benzer bir yolun izlenmesi ihtimal dışı değildir.
İsrail-Hamas savaşının devam ettiği bu günlerde, sağ eğilimli Jerusalem Post gazetesinde 23 Kasım tarihinde Zach D. Huff imzalı, “ABD, İranlı Kürt örgütünü ‘terör’ listesinden çıkarmalı” başlığıyla bir makale yayınlandı.

Zach D. Huff, İsrail Savunma Dairesi’nde görev yapmış ve 2015’ten bu yana Kürtler ve Kürdistan sorunu hakkında The Jerusalem Post, New York Times, Associated Press gibi birçok uluslararası medya platformunda yazıları yayınlanan bir akademisyendir. Huff makalesinde, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısında İran’ın rolü, bölgedeki vekil güçlerle ilişkisi, Türkiye’nin Hamas’ı “terör” örgütü olarak görmemesinin sonuçları ve ABD’nin İran siyasetindeki tavrını değerlendiriyor.

2009’da ABD’de Demokrat Parti’nin başkan adayı Barack Obama’nın seçilmesinden iki hafta sonra, ABD Hazine Bakanlığı, Kürdistan Özgür Yaşam Partisi’ni (PJAK) terör örgütü listesine aldı. Bu kararın yanlış olduğunu belirten Huff, PJAK’ın 2004’te laik bir Kürt örgütü olarak kurulduğunu, sivillere karşı herhangi bir eylemi olmadığını ve despotik İran molla rejimi dışında herhangi bir hedefinin de bulunmadığını ifade ediyor.

Yazıda, Rojava Kürdistanı’nda PYD ve YPG’nin PKK ile olan örgütsel ve ideolojik ilişkisine benzer şekilde PJAK’ın da PKK ile bağlantısına işaret edilmektedir. Ayrıca, Rojava Kürdistanı’nda IŞİD’in büyük ölçüde etkisiz hale getirilmesinde söz konusu Kürt güçlerinin, ABD ve uluslararası Koalisyon ile işbirliği yaparak başarılı bir şekilde faaliyet gösterdikleri belirtilmektedir. ABD’nin aynı zamanda bölgedeki İran tehdidine karşı laik ve seküler Kürt örgütü PJAK ile işbirliği yapılabilme potansiyeline dikkat çekilmektedir.

Hoff, İran’da Tahran rejimine karşı mücadele eden tek gücün PJAK olmadığını belirtmektedir. Aynı zamanda İran Kürdistan Demokrat Partisi, Komala partileri ve Kürdistan Özgürlük Partisi’nin de mücadelenin bir parçaları olduklarını vurgulamaktadır. PJAK’ın “terör” örgütü olarak tanımlanmasının, tüm Kürtlerin ve genel olarak İran muhalefetinin rejime karşı birleşik bir cephe oluşturma kapasitesine zarar verdiği makalede ifade edilmektedir.

Uluslararası toplum, İran muhalefetinin ABD ve Avrupa’da faaliyetine yasal ve meşru zemin yaratmak için 26 Ocak 2009 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi, üç yıl aradan sonra da ABD, Halkın Mücahitleri’ni terör örgütü listesinden çıkardı. Bölgedeki ve İran’daki gelişmelere göre PJAK için de benzer bir yolun izlenmesi ihtimal dışı değildir.

Yazıda, Joe Biden yönetiminin İran politikası eleştirilmektedir. ABD’nin İran ile doğrudan gerginliği tırmandırmaktan kaçındığı, bu yaklaşımın İran’ı cesaretlendirdiği ve ABD’nin caydırıcı rolüne zarar verdiği ifade edilmektedir.

Ayrıca, ABD’nin devlet dışı müttefiki vekil güçlere gerekli desteği sağlamadığı, özellikle Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı sahada mücadele eden ve özerk oluşumlar elde eden Kürt güçlerine yönelik, Tahran ve Ankara’nın askeri ve siyasi baskılarına karşı Washington’un yeterli destek sunmaması eleştirilmektedir. Bu durumun, Kürtlerin elde ettikleri özerk oluşumların çöküşe doğru ilerlemesine neden olduğu belirtilmektedir.

Huff, İran bağlantılı vekil güçlerin bölgede daha rahat hareket ettikleri, bileşenleri vasıtasıyla Güney Kürdistan’da bulunan Doğu Kürdistanlı grupları bölgeden çıkarmak ve tasfiye etmek için yoğun baskısına dikkat çekiyor. Doğu Kürdistanlı Kürt grupların İran’a karşı fırsat kolladıkları, ancak Batı’dan gerekli diplomatik ve askeri desteği bulamadıkları için pasif düzeyde kalmaya mecbur bırakıldıkları belirtiliyor.

Huff, PJAK’ın “terör” listesinden çıkarılmasını Ankara açısından ise şöyle değerlendiriyor: “Bu adım, Türkiye’ye herhangi bir tehdit oluşturmadan, ABD’nin ciddiyetinin ve baskısının altını çizmeye yardımcı olabilir. Buna ek olarak, taktiklerini daha da değiştirmek için PKK ile daha güçlü bir Amerikan ilişkisi kurmayı sağlayabilir ve Türkiye-PKK çatışmasını nihai bir sonuca vardırmak için kapıyı aralayabilir.”

Huff’un makalesini yorumlarsak; İsrail’de birçok politik ve askeri çevre, İran, Irak, Türkiye ve Suriye’nin İsrail karşıtı siyasetine cevap vermek için Kürdistanlı güçlere lojistik, ekonomik ve diplomatik destek sağlamayı savunuyor. İsrail, Güney Kürdistan petrolünün yüzde 70’ini satın alarak Kürdistan’a ekonomik destek verdi. Rojava Kürdistanı’na dolaylı yoldan sessiz yardımda bulundu. Ancak İsrail’in bölge siyasetinde tek başına Kürdistan hareketlerine destek vermesi yeterli değil. Bu nedenle İsrail’in ABD’nin ve uluslararası toplumun desteğine ihtiyacı var.

Huff, PKK-İran veya İran-PKK ilişkisine ve ilişkinin derecesine dair yazısında bir belirlemede bulunmamıştır. Bu, makalede önemli bir eksikliktir. Bu nedenle ABD’nin, PKK-İran ilişkisini kesmesi sanıldığı kadar çok kolay bir hamle gözükmemektedir. PKK, pragmatist bir harekettir ve bölgede boşluklardan ve çatlaklardan yararlanmayı ustaca kullanma beceresine sahiptir. ABD’nin bugünkü Ortadoğu siyasetindeki zikzakları da buna eklersek, PKK’nın İran ile ilişkilerini bozmasına ne PKK içindeki İran kanadı ne de İran buna müsaade edecektir. Bu durum, PJAK’ın Tahran’a karşı duruşunu da etkileyecektir.

PKK, Ankara ile masaya oturmada ve ABD veya başka bir aktörün olası arabuluculuğuna itirazı olmaz. Tersine, bunun gerçekleşmesi için tavizler de verebilir. Fakat Ortadoğu bağlamında PKK’nın İran karşıtı, Batı veya ABD yanlısı bir pozisyon ve safta durma ihtimali şuan zayıftır. Bu ihtimali ortadan kaldıracak veya PKK içinde İran taraftarlarının elini zayıflatacak en önemli kart, ABD’nin Rojava Kürdistanı’nda PYD, YPG’ye verdiği desteğin Kürtlerin kazanımları lehine meyvelerini vermesiyle olabilir.

ABD ve uluslararası toplum, Rojava Kürdistanı’ndaki kazanımları korumada ve kalıcı hale getirmede Ankara, Tahran ve Şam’a karşı siyasi güçlendirme yapmadıkça, taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı bir ilişki de olmaz. ABD ve İsrail, PKK’yı ancak süzgece konmuş buzun ömrü kadar ellerinde tutabilirler.

Bardağın boş tarafından bakıldığında durumun bu olduğu gözükebilir; ancak dolu tarafından bakıldığında ortaya çıkan bir başka realite vardır: Kudüs'ün Kuzey Kürtlerine yönelik siyaseti, doksanlı ve iki binli yılların başındaki gibi olmadığıdır. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Şubat 1999'da Ankara'ya teslim edilmesinde İsrail gizli servisi MOSSAD'ın rolü bilinmektedir.

Ankara, Hamas’ın İsrail karşıtı operasyonlarına destek verirken, Kudüs de eli kolu bağlı gelişmeleri izlemedi. İsrail güvenlik uzmanlarının yazdıkları makalelerin satır aralarında PKK’ye karşı savaşta Ankara’ya İHA teknolojisinin transferinin engellenmesi ve Jerusalem Post’un, 27 Kasım 2020’de PKK yöneticilerinden Murat Karayılan ile Kandil’de gerçekleştirdiği röportaj, İsrail’in PKK ‘ilgisine’ işaret ediyor.

Söz konusu röportajda Karayılan, İsrail üzerinden ABD’ye mesaj göndererek, Washington’un PKK ile üçüncü aktörler üzerinden ilişkiye girmesi yerine, doğrudan ilişki kurması ve PKK’nin ‘terör örgütleri’ listesinden çıkarılması talebinde bulunmuştu. Karayılan ayrıca, temas içinde oldukları Rojava ve Doğu Kürdistanlı siyasi hareketleri ABD ile bağlantıya geçmeleri konusunda teşvik ettiklerini ifade etmişti.

İsrail son on yıl içinde Kuzey Kürtleri aleyhine olan dosyasını Kürtler lehine güncelledi. İsrailli siyasetçiler ve karar vericilerin, İran ve Türkiye’nin Hamas’a desteği ve İsrail karşıtlığı siyasetine orantılı, Kürtler ve Kürdistan kartını canlı tutacağını söyleyebiliriz. Söz konusu The Jerusalem Post’da Zach D. Huff’un makalesi de buna işaret ediyor.

X: @cetin_ceko


#buttons=(Kabul etmek!) #days=(20)

Web sitemizde çerezler kullanılmaktadır.Daha fazla bilgi edin
Accept !
Yukarı Git