"Berzan Boti, 1915 Soykırımından kalma mülkünü gerçek sahipleri olan Asur/Süryanilere iade ediyor!" açıklaması ardından, Sayın Berzan Boti, 13 mayıs 2009'da, İsveç
Parlamentosu’nda gerçekleşen basın toplantısıyla gasp edilen soykırım mağdurlarına ait gayrimenkullerin tapularını Seyfo Center Başkanı Sabri Atman’a teslim ediyor.
Parlamentosu’nda gerçekleşen basın toplantısıyla gasp edilen soykırım mağdurlarına ait gayrimenkullerin tapularını Seyfo Center Başkanı Sabri Atman’a teslim ediyor.
Bu onurlu ve örnek tavır, 1915 soykırımında yurtlarından olan, hayatlarını kaybeden, yetim kalıp kimliklerini değiştirmek zorunda bırakılan insanların anısına, okyanusta bir damla bile olsa, hepimizin tarihsel gerçeklerle yüzleşmesi açısından kayda değer buluyor ve Sayın Boti'yi kutluyorum.
Recep Maraşlı'nın "Ermeni Ulusal Demokratik Hareketi ve 1915 Soykırımı" kitabında Berzan Boti'nin tavrıyla bağlantılı "Soykırım kurbanlarının mallarının gaspı ya da ekonominin Türkleştirilmesi" başlığı altında incelediği önemli bir bölüm var. Bu bölümde, soykırımın başarıya ulaşmasında ekonomik erkin cebir ve şiddetle el değiştirmesini, soykırıma uğratılan halkların yaşamsal varlıklarının bir daha oluşmaması için "hukuk" adına ve entrikalar yoluyla mal varlıklarının İttihat ve Terakki tarafından nasıl gasp edildiği detaylarıyla incelenmektedir. Soykırımın nedenlerinden biri olarak da Türk-Müslüman burjuvazisi yaratma veya palazlandırma halk deyişi ile "Hay'dan gelenin Huy'a" (Ermeni'den gelenin Rum'a) gitmesinin engellenerek Türk'e, Müslümana gitmesini sağlamak olduğu gerçeğidir.
Maraşlı'nın kitabında gaspın hukuki boyutu ve süreciyle ilgili önemli bilgi ve yorumlar yer almaktadır. Bu bilgi ve yorumlar özetle şöyledir: Soykırım mağdurlarının Gasp edilen mal varlıklarını "hukuki" forma büründürmek için 26 Eylül 1915 tarihinde "Geçici Müsadere ve Kamulaştırma" yasası Meclisten çıkartılır. Ocak 1916'ya kadar ise 33 "Emval-i Metruke Komisyonu" kurulur ve alacaklı olduğunu iddia edenlerin kendileri ya da vekilleri aracılığıyla iki ay içinde komisyonlara başvurmaları istenir. Yurt dışındakilerine de dört ay içinde başvuru hakkı verilir. Canlarından olan çoğunluğu yetişkin 1 milyon insan ortadan kaldırıldıktan sonra "gelin mallarınızın peşine düşün" formülasyonu İttihat ve Terakki'nin mükemmel bir senaryosudur. Soykırım yolunda, yollara koyulan bu insanlar, değerli taşınabilir yükte hafif ziynet eşyalarını yanlarına almalarına karşın, yol boyunca bu eşyalarına da zorla el konulmuş, neredeyse çırılçıplak bırakılmışlardır. "Emval-i Metruke Komisyonu" üyelerinin hepsi Ermeni, Asuri-Süryani halkın mallarına el koyarak veya komik rakamlarla yakın çevrelerine satarak zenginleşmişlerdir. Gazeteci Soner Yalçın Çankaya Köşkü'nün Kasapyan'lardan Mustafa Kemal'e para karşılığında alındığını yazar. Bu yazıdan kısa bir süre sonra ise, Kasapyan ailesinin Kanada'da yaşayan fertlerinden ünlü mimar Edward J. Çuhacı haberi tekzip ederek, Çankaya Köşkü'nün devlet tarafından gasp edildiğini açıklar.
Gasp eylemi bunlarla da sınırlı kalmamaktadır. Dönemin Amerikan Büyükelçisi Morgenthau anılarında, Talat Paşa'nın ölmüş ya da göç ettirilmiş Osmanlı Ermenilerinin yurt dışındaki bankalarda bulunan tasarruf ve sigorta mevduatlarına da göz diktiğini ve kendisinden Amerikan hayat sigortası şirketlerinden Ermeni müşterilerin isim listesini almasını ister. Doğal olarak mirasçılar kendileri tarafından ortadan kaldırıldığından, paraların devlete intikal etmesi gerektiğini söyler. Büyükelçi'nin yanıtı bu talebe sert ve açık olur: "Benden asla böyle bir liste alamayacaksınız" der
Talat Paşa'nın bu isteği kendi elleriyle öldürdükleri insanların ağızlarındaki altın dişleri ayrıca ganimet sayarak sökmeye benzemektedir.
1942-44 yılları arasında getirilen "Varlık Vergisi" ise 1915'in devamı olarak toplumu ve ekonomiyi Türkleştirme sürecinin bir devamıdır. Bu konuda bir televizyon programına katılan iş adamı İshak Alaton'un babası ile ilgili anlatmış olduğu anekdot aklımın bir köşesinde durur. Alaton o yılları "gri yıllar" olarak tanımladıktan sonra babası Hayim Alaton'un Varlık Vergis'ini ödeyemediği için Aşkale'ye çalışma kampına gönderilen 5000 gayrimüslüm içinde olduğunu ve bu olaydan sonra her şeye küstüğünü söyler. "Babama 'yeniden niye başlamıyorsun?' diye sorduğumda bana şu cevabı vermişti. 'Ben bu devlete her şey yaptım, fakat devlet bana acı vermekten başka bir şeyi yapmadı. Artık acı çekmek ve kaybetmek istemiyorum' demişti." İshak Alaton, bugünkü mal varlığını miras yoluyla değil sıfırdan kendi çabasıyla oluşturdu.
Ekonomik gasp, zorunlu ikamet ve sürgün devlet siyaseti olarak 12 Eylül Askeri Darbesi ardından da devam etti. Avukat Şeraffetin Kaya'nın, 1980 darbesi sonrasında Türk vatandaşlığından çıkarılması ve mal varlığına el konulması bu uygulamaya tipik bir örnektir. O dönemler vatandaşlıktan her çıkarılan kişiye uygulanmayan bu seçenek, bilinçli bir seçimle etnik ve siyasal kimliğinden ötürü Av. Şerafettin Kaya'ya yapılmıştı. Oğlu evlerinin açık arttırma yoluyla satışına katılarak, kendi mallarını tekrardan ikinci kez satın almak zorunda bırakılmıştı.
Sonuç olarak tarihle yüzleşmeyi bir terapi olarak kabul etmek gerekiyor. Bu herkes için geçerlidir. Medeniyetler ittifakından bahsedenler, ilk önce ortadan kaldırdıkları medeniyet ve ulusların hesaplarını vermekle yükümlüdürler. Medeniyetler ve halklar arasındaki ittifak ancak böyle kurulur. 090512
Yayınlanma:: 2009-05-12