AK Parti Kürt sorununa ilişkin söylem ve eylemini neden değiştirdi? Kürt sorununa duyarlı milletvekilleri neden tekrardan aday gösterilmediler? Erdoğan, PKK’yı baypas etmeden Kürt sorununu şiddetten arındırmaya yönelik bir dizi cesur adımlar atacak mı yoksa geleneksel devlet politikası gereği sorunu ‘terörle mücadele’ üzerinden tanımlayarak değişimci yollardan kaçınacak mı? AK Parti Kürdistan’da gerçekten iktidar partisi mi? AKP’nin Türkiye’de Kemalizm’i reddedip, Kürt bölgesinde İslam’a bulanmış Kemalist söylem ve uygulamaya yönelik siyasetinin amacı ne? BDP’nin Meclis’i boykotu amacına ulaşıyor mu? AK Parti ve CHP tek etnisiteye dayanmayan, çok kültürlü sivil demokratik bir anayasa yapmanın neresindedirler? Kemal Burkay ve benzeri Kürt politikacılarının bir tür "ara bulucu" roller üstlenmeleri mümkün mü? Gündeme ilişkin sorularımızı siyasetçi Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat yanıtladı. Çetin Çeko
Sayın Fırat, 2011 genel seçimlerinde aday olmadınız. Erdoğan ise Kürt sorununa duyarlı adayları listesine almadı. Örneğin Diyarbakır’da Mehdi Eker dışında Abdurrahman Kurt, Kutbettin Arzu, İhsan Arslan aday olarak tekrardan gösterilmediler. Bu milletvekillerinin performanslarından kaynaklanan bir karar mıydı yoksa AK Parti’nin değiştiği gözlenen Kürt politikasına uygun profiller mi değildiler?
2011 seçimlerinde AK Parti temel bazı değişikliklere gitti. Zira AK Parti’yi kuranlar toplumun o güne kadar kenara yitilmiş, en temel hakları gasp edilmiş ve rejimin ezdiği bir kesim tarafından kurulmuştu. Aslında Kürtlerle temel sorunları ayni idi. Hatta yalnız bunu İslami kesim ve Kürtlerle de sınırlamak doğru değil. Neredeyse inancından dolayı veya etnik mensubiyeti nedeniyle, hatta gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle ekonomik olarak ezilmiş kitleler AK Parti etrafında daha demokrat daha özgürlükçü ve daha dürüst bir sistemi isteyenlerin partisi olarak kuruldu ve çok kısa bir surede iktidar oldu.
Seçimi kazanmış olması tabii ki onu iktidar yapmadı. İktidarı 80 yıl halka dayanmadan elinde tutan sivil ve askeri bürokrasi ve destekçileri AK Parti'yi içselleştiremediler ve daima bazen silah gücüne dayanarak veya bazen de yargı erkini kullanarak gerçek demokratik bir iktidarın varlığına mani oldular. Bu durumu ortaya çıkan hatıra defterlerinde, devam eden davaların gelişiminden ve dosya içeriklerinde görmek mümkündür.
Ancak AK Parti’nin tüm bunlara rağmen seçim zaferleri ve soğuk savaşın sona ermesi Türkiye’nin göreceli de olsa demokrasisi ve insan haklarının gelişmesine mani olamadı.
Ancak Kürt sorununda bazı iyileşmeler olmasına rağmen ki, bunları küçümsek mümkün değildir, PKK terörü ile Kürtlerin birlikte mütalaası belli bir noktadan sonra tek ve temel istek olan demokrasilerdeki eşit vatandaşlık isteği terör ile ilişkilendirilerek ötelendi.
İste bu konularda hassasiyet gösteren kişiler seçimde AK Parti’den aday gösterilmediler. Bu sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya has bir durum değildi. Manisa'dan Isparta’ya, Konya'dan Ankara’ya vs. uzanan genel bir tercihti.
Diğer bir gerekçe ise AK Parti’yi tercih eden Kürt seçmen sayısında önemli bir değişiklik olmaması ihtimalinden hareketle, Anayasayı değiştirecek bir çoğunluğa erişmek için Türk seçmenler üzerinde operasyonun geliştirilmesi de düşünülmüş olabilir.
Kürt sorununun çözüm ve çözümsüzlüğüne yönelik Erdoğan’ın önünde İki yolun var olduğu tespiti yapılmakta. Birinci yol, PKK’yı baypas etmeden Kürt sorununu şiddetten arındırmaya yönelik bir dizi cesur adımlar atmak. İkinci yol ise geleneksel devlet politikası gereği sorunu ‘terörle mücadele’ üzerinden tanımlayarak ve bazı iyileştirmeler yaparak değişimci yollardan kaçınmak. Erdoğan’ın ikinci yolu seçtiği yolunda emareler açık değil mi, yanılıyor muyum?
Bana göre temel sorun Kürt sorunu ile PKK sorununu tek potada görmekten kaynaklanmaktadır. Kürt sorunu olarak nitelendirdiğimiz sorun aslında demokratik bir ülke için basit bir sorundur. Kürt halkı en tabii olanı istiyor. O nedir? Demokrasilerin olmazsa olmazı olan anayasal eşit vatandaşlık hakkıdır. Yani ana unsur olarak nitelendirilen etnik gurup hangi hak ve özgürlüklerden istifade ediyorsa diğer guruplar da aynısını istiyor. Demokrasilerde vatandaş-tebaa ayrımı olamaz. Varsa orda ne cumhuriyetten ne demokrasiden ne de hukuktan bahsedemeyiz. Demokrasilerde vatandaşınıza hak ihsan edemezsiniz. O haklar onun doğuştan gelen vazgeçilmez haklarıdır. Bir hakkı devlet ihsan ediyorsa o rejimin adı demokrasi olmayacağı gibi insan devlet ilişkisinin adı vatandaşlık değil tebaalıktır.
Kürt halkının temel ve basit isteği vatandaş olarak kabulü ve bir vatandaş olarak hak ve özgürlüklerinin hiçbir şarta bağlanmadan sağlanmasıdır. PKK ise, bunların dışında önceliği Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşmasını yanında, kendi hakimiyetinde bir bölgenin yönetimine sahip olmaktır. Bu bölgede yönetimin otoriter ve diktatöryal bir yönetim olacağından kuşku yoktur.
Halbuki Kürt halkının çok büyük bir kesiminin böyle bir isteği ve talebi yoktur. Zira Kürt halkı bugüne kadar sırtından inmemiş olan sopanın kimin elinde olmasıyla değil, sopasız özgür bir hayat talep etmektedir.
PKK sorunu da Türkiye’nin sorunudur ve halledilmesi gerekir. Ancak iki sorunun çözümü ayrıdır ve birinin çözümü diğer sorunu ortadan kaldırmaz.
AKP Türkiye’nin batısında iktidar partisi, Kürt bölgesinde ise ana muhalefet partisi rolünde olduğu yorumları var. Ayrıca Kürtleri rahatsız eden bir diğer yaklaşım ise AKP’nin, Türkiye’de Kemalizm’i reddedip, Kürt bölgesinde İslam’a bulanmış Kemalist söylem ve uygulamaya yönelik siyaseti. Örneğin Sivil Cuma eylemleri AK Parti’yi en çok rahatsız eden eylemlerim başında geliyor. Bu konularda neler söylemek istersiniz?
Öncellikle bir konuda hata yapmamak lazım. Kürtler sadece Güneydoğu’da yaşayan bir halk değildir. Hatta o bölgede yaşayan Kürtlerin sayısı Türkiye’nin batısında yaşayan Kürtlerden azdır. İkinci olarak gerek Doğu gerekse Güneydoğu’da AK Parti ana muhalefet partisi durumunda değildir. Türkiye’de yaşayan on beş milyonu aşkın Kürdün varlığında BDP veya desteklediği bağımsız adayların aldığı reye bakarsanız konuyu daha doğru değerlendirmiş olursunuz.
Kemal Burkay ve benzeri Kürt politikacılarının bir tür "ara bulucu" roller üstlenmeleri mümkün mü, bunun koşulları ya da çözücü bir yanı var mı? Geçenlerde Şerafettin Kaya, Öcalan ile Kandil arasındaki makasın açılması ve Öcalan’ın kendisi ve özgürlüğünün öne çıkarılması durumunda Burkay-Öcalan yakınlaşmasının olası bir ihtimal olabileceği yorumunu yapmıştı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kürt sorununda bence aracıya lüzum yoktur. Muhatap bellidir. O da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sıfatını taşıyan tüm Kürt halkıdır. PKK ile görüşmelerde ise sayın Burkay’ın arabuluculuğuna ihtimal vermiyorum.
BDP'nin meclis boykotunun akıbeti hakkında ne düşünürsünüz. Dahası tutuklu vekillerin salıverilmemesi, hatta yeni vekillerin tutuklanma ihtimalleri ki Ramazan sonrası içlerinde milletvekillerinin de olacağı binleri aşan bir listeden bahsediliyor. Bu durumda siyaset daha çok tıkanmayacak mı? Yol açıcı neler yapılabilir?
BDP’nin Meclis boykotunu apolitik buluyorum. Zira bu zevatlar milletvekili olmak için başvurdular, çalıştılar ve seçildiler. Bu temel bir tercihi gösterir o da Meclisteki siyaset alanını kullanma iradesidir.
Belki önemsedikleri bazı konulara kamu oyunun dikkatini çekmek için geçici bir süre bu yola başvurula bilinir. Ancak ısrar onları kazandıkları ve bence çok önemli olan bu legal alanın dışına çıkarır ki bunu ilerdi düzeltebilmeleri mümkün değildir. Kaldı ki yapılması düşünülen yeni anayasa süreci dışında kalmaları sonucunu doğurur ki, bunu anayasa referandumundaki gibi seçmenlerine izah edebilmeleri mümkün değildir.
Devletin Kürtlere yönelik inkar siyasetinden zımnen vaz geçtiği doğru olmakla birlikte, hukuksal ve siyasal statülerini kabul etmeyerek resmi inkarı sürüyor. Bu açıdan AK Parti ve CHP tek etnisiteye dayanmayan, çok kültürlü sivil demokratik bir anayasa yapmanın neresindedirler?
Bir ker şunda anlaşmak lazım. Uzun yıllar ret, inkar ve asimilasyon politikaları uygulanan Kürtler üzerindeki ret ve inkar politikası kalkmıştır. Ancak asimilasyon devam etmektedir.
Türkiye’nin temel sorunlarından en büyüğü anti demokratik, anti özgürlükçü, vesayetçi ve dili bozuk anayasasıdır.
Ancak anayasanın değiştirilemez ve hatta değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen üç maddesinin değiştirilme iradesi ortaya konmadan yeni bir anayasa yapılamaz, yapılsa da bu faydasız revizyondan ibarettir. Ancak parti yetkililerinin açıklamaları maalesef pek ümit var gözükmüyor. Umarım yanılırız.
Dört parçadan Kürtlerin Ulusal Konferans toplamaya yönelik çalışmaları var. Böyle bir konferansın toplanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Konferansın gerçekleşmesi ve size de davet yapılması durumunda konferansa katılır mısınız?
Dört ayrı ülkede yaşayan Kürtlerin hepsinin ayrı pozisyonları, benzemeyen sorunlarını bir konferansta hal etme isteğini gerçekçi bulmuyorum. Bu nedenle de katılmayı düşünmem.
Değerli zamanınızı bana ayırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
cetin.ceko@gmail.com
Dengir Fırat: "Kürt halkı en tabii olanı istiyor. Anayasal eşit vatandaşlık hakkı"
Pazar, Eylül 11, 2011
Etiketler