Paris Kürt Enstitüsü Başkanı ve Kürt diasporasının önemli isimlerinden Kendal Nezan’la konuştuk. Kürt diasporasının otuz yıllık bir süre zarfında önemli mesafeler kat ettiğini söyleyen Nezan, bu potansiyelin Kürt-Kürdistan sorununun demokratik çözümüne önemli katkısının olacağını ifade etmekte.1988 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Türkiye'de Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldırılmasına yönelik ölümüne kadar süren dolaylı diyaloglarının olduğunu açıklayan Nezan, Özal’ın PKK ile diyalog kurma kararına bu diyaloğun katkıda bulunduğu değerlendirmesini yaptı.
Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Kürdistan Demokrat Partisi arasında 1994-95 yılları arasındaki çatışmaların başlamasıyla krize bir çözüm arama inisiyatifini ilk olarak Paris Kürt Enstitüsü’nün başlattığını da söyleyen Nezan, daha sonra Ankara’nın Mesud Barzani'nin Türkiye üzerinden Paris'e gelmesine engel olması, aynı şekilde Tahran’ın Celal Talabani'nin İran üzerinden Paris'e gelişini engelleyerek barışçıl çözüm sürecini sabote ettiklerini belirtti. Kendal Nezan daha sonra bu süreci Türkiye nezdinde daha etkin olabilir umuduyla ABD diplomasisine devrettiklerini açıkladı.
Nezan, yapılan kamuoyu yoklamasında Fransızların yüzde 74'ünün Kürt halkına sempati duyduğu ve Fransız hükümetinin Kürtleri desteklemesini istediğini söyledi. Kendal Nezan'ın sorularıma verdiği yanıtlar şöyle:
Sayın Nezan, ülkedeki bazı Kürt aydınları Kürt diasporasını Avrupa’nın "siyasi ve entelektüel hayatının içinde olmamak", "uzak mesafe milliyetçiliği yapmak", "Ermeni ve Rum diasporasının gerisinde olmakla" eleştirmekteler. Kürt sorununun çözümü için uzun yıllar Avrupa'da lobi çalışması yapan bir Kürt aydını olarak bu eleştirileri ve Kürt diasporasının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa'daki Kürt diasporası otuz-kırk yıl gibi nispeten kısa bir zaman kesiti içinde oluştu. Ezici çoğunluğunu kırsal kesimlerden gelen az eğitim görmüş emekçiler oluşturuyordu. (...) Bunların Avrupa toplumlarıyla bütünleşmeleri, dillerine, kültürlerine hakim olup siyasal ve kültürel yaşamlarına katılabilmeleri zaman ister, bu ancak ikinci ve üçüncü kuşakta bir ölçüde gerçekleşebilir.
İltica eden aydınlarımıza gelince, çoğunluk bedenen Avrupa'da yaşamakla birlikte zihnen Kürdistan'da idiler. Kürt siyasetinin dışında Avrupa kültürlerine açılma, "Avrupalılaşma" gereğini duymadılar ya da bunun için gereken koşulları elde edemediler. Kürt halkının özgürlük mücadelesine kültürel yaşamına katkıda bulunmaya çalıştılar ama dilini, kültürünü, kültürel kodlarını tam bilemedikleri Avrupa halklarına hitap edemediler.
Bunların yanında, özellikle ikinci kuşakta Avrupa kültürlerine aşina, toplumlarıyla kaynaşmış bir hayli gencimiz var, bu gençler hayatın her alanında ön plana çıkmışlardır.
Örneğin Paris Kürt Enstitüsü bursları sayesinde şimdiye değin 450'yi aşkın Kürt genci Fransa'da ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde çeşitli alanlarda lisans, master, doktora eğitimini tamamladılar, doktor, mühendis, avukat, tarihçi, sosyolog vs. oldular.
30 yıl önce tüm Avrupa'da Fransızca bir makale yazabilecek ancak 4-5 aydınımız var iken şimdi Fransa'da yirmi civarında profesör ve doçentimiz, bir o kadar avukatımız, onlarca doktorumuz, sanatçımız vs. var ki, bunlar bu ülkenin sosyal, kültürel ve entelektüel hayatında azımsanmayacak bir rol oynuyorlar. Şeyhmus Dağtekin arkadaşımız Uluslararası Fransızca şiir ödülünü, Şivan Perwer Fransız Devlet Radyosu’nun World Müzik Ödülü’nü aldı. İran Kürdistanı kökenli Amira Casar, Fransa'nın da bilinen sinema ve tiyatro oyuncularındandır.Hüner Salem bilinen bir sinema yönetmeni, Uluslararası Fransızca TV5 Monde kanalının sunucularından biri Kürt kızı Demet Korkmaz. Kürt aydınları Türk, Fars hatta Ermeni ve Rumlardan daha çok Fransız medyasında çıkıyor. Saygın gazetelerde görüşlerini yazıyorlar.
Bu çabaların sonucu olmalıdır ki bilinen bir Fransız yayınının 2001 yılında yayınladığı bir kamuoyu yoklamasına göre Fransızların yüzde 74'ü Kürt halkına sempati duymakta ve Fransız hükümetinin Kürtleri desteklemesini istiyor.
Kürt Enstitüsü'nün başlattığı Kürtler lehinde kamuoyu oluşturma çalışmaları giderek diğer Avrupa ülkelerinde de; İsveç’te, Almanya'da, İngiltere'de yayılmaya ve etkili olmaya başlamıştır. Güney Kürdistan'daki demokratik gelişmeler bu çabaları olumlu bir şekilde etkilerken bazı Kürt siyasi hareketlerinin yaşadıkları ülkelerin kanun ve gelenekleriyle bağdaşmayan eylemleri de maalesef Kürtlerin imajını olumsuz etkilemiştir.
Özetle, son dönemlerde oluşan Kürt diasporasıyla yüz yıllık bir zaman kesiti içinde oluşan, kültür ve dinsel açıdan zaten Avrupa kültürlerinin bir parçası olan Rum ve Ermeni diasporalarının performanslarını karşılaştırarak genellemeler yapmayı isabetli görmüyorum. 30 yılda diasporamız çok büyük bir mesafe kat etmiştir. Bu dinamik topluluk Kürt ulusunun geleceği için bir şanstır, büyük bir umuttur, iyi değerlendirilip demokratik bir mecraya doğru yönlendirilebilirse Kürt sorununun demokratik çözümüne önemli katkılarda bulunabilecek bir güçtür.
Paris Kürt Enstitüsü bundan otuz yıl önce kurulduğunda Kürdistan'ɪn Güney'inde ne özgür federe bir yönetim ne de Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da sɪnɪrlɪ da olsa devlet destekli veya özel Kürt dili ve kültürü üzerine faaliyet gösteren kurumlar vardı. Bu değişim yurtdışında bulunan Kürt kültür kurumlarının varlɪklarɪnɪ ve faaliyetlerini nasıl etkilemektedir?
Tüm yaşayan organizmalar gibi Kürt kültür kurumlarının da kendilerini değişen koşullara göre uyumlamaları ve yenilemeleri gerekir. 1988'li yıllarda en önemli etkinliklerimizden biri Türkiye'de Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldırılması için yürüttüğümüz uluslararası kampanya idi.
Aralarında 25 Nobel ödülü, 20 civarında Amerikalı Senatör ve milletvekili ve yeni kaybettiğimizNelson Mandela'nın eşi Winnie Mandela'nın, dünyaca tanınan Ballet dehası Maurice Bejar ve çeşitli ülkelerden yüzlerce meşhur aydın, sanatçı ve siyasetçinin imzaladığı çağrımız dünya basınında yayınlanıp büyük yankı uyandırmıştı. Bu kampanyadan çok etkilenen Sayın Özal kendi çevresini ve kamuoyunu tedricen hazırlayıp 1991'de, uygun bir konjonktürde bu yasakları kaldırdı.
Enstitümüzün, Güney Kürdistan'da Saddam Hüseyin rejiminin ișlediği soykɪrɪmɪ dünya kamuoyuna duyuran kampanya ve konferansları Fransa, ABD ve SSCB'de Kürt dostu "lobi"lerin olușmasında, bu lobilerin ortak katkılarıyla 1991 Körfez savașı akabinde bașlayan Büyük Kürt Göçü sonrası Fransa'nɪn öncülük ettiği BM Güvenlik Konseyi kararıyla Kürtlerin ülkelerine dönüșünü sağlayan bir güvenli bölgenin (safehaven) olușturulmasında önemli bir rol oynadığı da bilinen bir gerçek.
Artık böylesi etkinlikler ya da diplomatik girişimler yapabilecek bir Kürdistan hükümeti ve Kürt siyasi partileri var. Bu misyonları onlar ifa etmekte.
Bu dönemde çalışmalarımız daha çok Kürt dilinin yenilenmesi ve standardizasyonu, dijital Kürt kütüphanesi, Kürt gençlerinin okutulması, Kürt yazar ve sanatçılarının tanıtılması gibi eğitim ve kültür ağırlıklı alanlara yönlendiriyoruz.
Bu arada yine olanaklarımız ölçüsünde İran ve Suriye Kürdistanı'ndaki demokratik Kürt hareketleriyle dayanışma, Güney Kürdistan üniversiteleriyle işbirliğiçalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Genelde, Avrupa'daki Kürt kültür kurumlarının çalışmalarının, Kürt kültürünü yaşadıkları ülkelere tanıtmak, yeni kuşak Kürt gençlerinin Kürt dili, kimliği ve kültürüyle bağlarını pekiştirmek ve Kürdistan kültür kurumlarıyla ülkelerinin kurumları arasında diyalogu geliştirmek gibi üç alana odaklanmalarının isabetli olacağını düşünüyorum.
Güney Kürdistan'da 94-95 yɪllarɪarasında Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Kürdistan Demokrat Partisi arasındaki çatışmalarda Amerika, İngiltere ve Türkiye'nin yanı sıra dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ɪn sizin de bilginiz dahilinde KYB ve KDP'yibarıştırmak için arabuluculuk girişiminde bulunduğu söylenmekte. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
KYB ile KDP arasında çatışmaların başlamasıyla başlayan krize bir çözüm arama inisiyatifini Paris Kürt Enstitüsü başlattı. Enstitümüzün arabulucu heyeti benimle birlikte o zamanki Başkan Yardımcıları Dr. Fuad Hussein ve şimdi Kerkük Valisi olan Dr. Necmedin Kerim'den oluşuyordu.
Mayıs 1994'te Erbil ve Süleymaniye'ye yaptığımız bir haftalık istişarelerden sonra Fransa'ya döndük. Durumu Cumhurbaşkanı Mitterrand'a ilettim ve girişimimize destek vermelerini talep ettim. Fransa iki tarafı, Cumhurbaşkanlığı’na ait olan Rambouillet Șatosu'na davet etti. İki heyet arasında Temmuz ayında yapılan bir haftalık görüşmelerden sonra bir ortak uzlaşma metni hazırlandı.
Bu metni Sayın Barzani ve Talabani'nin Paris'e gelip Cumhurbaşkanı Mitterrad'ɪn huzurunda imzalamaları öngörülmüştü. Ama dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı uzlaşma metnini "Kürdistan Anayasası" diye tanımlayıp yaygara kopardı ve Barzani'nin Türkiye üzerinden Paris'e gelmesine engel oldu. Aynı şekilde İran da Talabani'nin Paris'e gelişini engelleyerek barışçıl çözüm sürecini sabote ettiler.
Buna rağmen Paris uzlaşması bölgede 9 ay süren bir barış sağladı. Sonrasında çatışmalar yeniden başladı, biz de görevi Türkiye nezdinde daha etkin olabilir umuduyla ABD diplomasisine devrettik.
Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarına kavuşmasa için önemli çalışmalarda bulunan Fransa Cumhurbaşkanı’nın eşi Danielle Mitterrand'ɪn Kürt halkının kalbinde özel bir yeri olduğu biliniyor. Kendisini yakından tanıyan ve birlikte çalışan biri olarak Bayan Mitterrand hakkındaki düşünce ve duygularɪnɪzɪ bizlerle paylaşırmɪsɪnɪz?
30 yɪlɪ aşkın bir dostluk ve mücadele arkadașlɪǧɪnɪ birkaç cümle ile özetlemek mümkün deǧil. Daha on yedi yaşındayken Alman işgaline karşı Fransız direniş hareketine katılan, inandığı bir davayı her yerde ve her koşulda sonuna kadar savunan yürekli bir insandı. Bir halka yapılan haksɪzlɪǧɪ tüm insanlığa karşı yapılan bir haksızlık olarak değerlendiren evrensel bir hümanist, Kürt davasını Gorbaçov, Clinton, Bush, Mandela, Dalai Lama, Lula ve birçok dünya liderlerine tanıtan, özgürlük mücadelemize olağanüstü katkılarda bulunmuş bir Kürt dostu idi.
Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Türkiye'de Kürtlerin kültürel haklara kavuşması açısından Paris Kürt Enstitüsü'nün çalɪșmalarɪnɪ önemsediğine dair size haber gönderdiği doğru mu? Turgut Özal'dan böyle bir mesaj aldınız mɪ?
Sayɪn Özal ile 1988'de bașlattɪǧɪmɪz, Türkiye'de Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldɪrɪlmasɪna yönelik uluslararası kampanya sonrasında başlayan ve ölümüne kadar süren dolaylı bir diyalogumuz oldu. Kürt sorununa çözüm arayışı içinde idi, fikir teatisinde bulunmak, görüşlerimizi almak istiyordu.
Öncelikle Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldɪrɪlmasɪnɪn önemli bir adım olacağını, siyasal çözüm için zamanında Atatürk'ün de vaad ettiği federasyon da dahil her türlü çözüm önerilerinin tartışılmaya açɪlmasɪnɪ, nihai çözümün ancak bu tartışma ve diyalog süreci sonucu oluşacak bir toplumsal mutabakat gerektirdiği konusundaki fikirlerimizi iletmiştik.
Sayın François Mitterrand da, 1992'de yaptığı Türkiye ziyaretinde, Fransa’nın deneyimlerinden yola çıkarak Kürt sorunu gibi siyasal sorunların askeri çözümünün olmadɪǧɪnɪ, sonuçta siyasi bir çözüm gerektiğini vurgulamıştı. Sanrım bütün bu telkin ve öneriler Sayın Özal’ın PKK ile diyalog kurma kararına katkıda bulunmuştur.
Gerek Enstitü yönetimi içinden gerekse dışından şahsınıza yönelik "benmerkezci baskın" tavrɪnɪzɪn olduğu ve bunun Enstitü'nün kurumsallaşması önünde engel teşkil ettiği eleştirileri gündeme gelmişti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
1990'lɪ yıllarda Enstitü'nün dernek statüsünden kamu yararına vakıf statüsüne geçiş döneminde birkaç arkadaşımız kendi siyasi yaklaşımlarının etkisiyle bu tür eleştiriler getirmişlerdi. Tüm demokratik kurumlarda farklı görüşlerin ifade edilmesi son derece normal ve saǧlɪklɪdɪr. (...) Tartışmalardan sonra, demokratik mekanizmalar çerçevesinde kararlar alınır, tercihler yapılır.
Enstitü yönetimi her üç yılda bir yenileniyor. Yöneticiler, başkan da dahil olmak üzere tamamen gönüllü, yani görevlerini hiçbir maddi karşılık almaksızın ifa ettikleri için, çok az kişi uzun sürede zamanından ve enerjisinden fedakarlɪk edip böyle bir yükün altına girmeyi kabul ediyor. Yani gönüllü militan yurtseverler geleneği artık kaybolmak üzere. Onun için son 17-18 yılda böyle bir eleştiri yok ve Enstitü tamamen kurumsallaştı. Artık yetenekli kadrolarımız, uluslararası ilişkilerimiz ve değerli bir manevi sermayemiz var. Tek sorunumuz etkinliklerimizi sürdürmek ve geliştirmek için gerekli finansmanı sağlayabilmek.
Kalɪcɪ bir finansman temin edilebilirse Paris Kürt Enstitüsü'nün bizden sonra da Avrupa’nın kalbi ve kültür merkezi Paris'te Kürt halkının kültür elçiliği misyonunu uzun vadede sürdürebileceğine inanıyorum.
Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Kürdistan Demokrat Partisi arasında 1994-95 yılları arasındaki çatışmaların başlamasıyla krize bir çözüm arama inisiyatifini ilk olarak Paris Kürt Enstitüsü’nün başlattığını da söyleyen Nezan, daha sonra Ankara’nın Mesud Barzani'nin Türkiye üzerinden Paris'e gelmesine engel olması, aynı şekilde Tahran’ın Celal Talabani'nin İran üzerinden Paris'e gelişini engelleyerek barışçıl çözüm sürecini sabote ettiklerini belirtti. Kendal Nezan daha sonra bu süreci Türkiye nezdinde daha etkin olabilir umuduyla ABD diplomasisine devrettiklerini açıkladı.
Nezan, yapılan kamuoyu yoklamasında Fransızların yüzde 74'ünün Kürt halkına sempati duyduğu ve Fransız hükümetinin Kürtleri desteklemesini istediğini söyledi. Kendal Nezan'ın sorularıma verdiği yanıtlar şöyle:
Sayın Nezan, ülkedeki bazı Kürt aydınları Kürt diasporasını Avrupa’nın "siyasi ve entelektüel hayatının içinde olmamak", "uzak mesafe milliyetçiliği yapmak", "Ermeni ve Rum diasporasının gerisinde olmakla" eleştirmekteler. Kürt sorununun çözümü için uzun yıllar Avrupa'da lobi çalışması yapan bir Kürt aydını olarak bu eleştirileri ve Kürt diasporasının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa'daki Kürt diasporası otuz-kırk yıl gibi nispeten kısa bir zaman kesiti içinde oluştu. Ezici çoğunluğunu kırsal kesimlerden gelen az eğitim görmüş emekçiler oluşturuyordu. (...) Bunların Avrupa toplumlarıyla bütünleşmeleri, dillerine, kültürlerine hakim olup siyasal ve kültürel yaşamlarına katılabilmeleri zaman ister, bu ancak ikinci ve üçüncü kuşakta bir ölçüde gerçekleşebilir.
İltica eden aydınlarımıza gelince, çoğunluk bedenen Avrupa'da yaşamakla birlikte zihnen Kürdistan'da idiler. Kürt siyasetinin dışında Avrupa kültürlerine açılma, "Avrupalılaşma" gereğini duymadılar ya da bunun için gereken koşulları elde edemediler. Kürt halkının özgürlük mücadelesine kültürel yaşamına katkıda bulunmaya çalıştılar ama dilini, kültürünü, kültürel kodlarını tam bilemedikleri Avrupa halklarına hitap edemediler.
Bunların yanında, özellikle ikinci kuşakta Avrupa kültürlerine aşina, toplumlarıyla kaynaşmış bir hayli gencimiz var, bu gençler hayatın her alanında ön plana çıkmışlardır.
Örneğin Paris Kürt Enstitüsü bursları sayesinde şimdiye değin 450'yi aşkın Kürt genci Fransa'da ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde çeşitli alanlarda lisans, master, doktora eğitimini tamamladılar, doktor, mühendis, avukat, tarihçi, sosyolog vs. oldular.
30 yıl önce tüm Avrupa'da Fransızca bir makale yazabilecek ancak 4-5 aydınımız var iken şimdi Fransa'da yirmi civarında profesör ve doçentimiz, bir o kadar avukatımız, onlarca doktorumuz, sanatçımız vs. var ki, bunlar bu ülkenin sosyal, kültürel ve entelektüel hayatında azımsanmayacak bir rol oynuyorlar. Şeyhmus Dağtekin arkadaşımız Uluslararası Fransızca şiir ödülünü, Şivan Perwer Fransız Devlet Radyosu’nun World Müzik Ödülü’nü aldı. İran Kürdistanı kökenli Amira Casar, Fransa'nın da bilinen sinema ve tiyatro oyuncularındandır.Hüner Salem bilinen bir sinema yönetmeni, Uluslararası Fransızca TV5 Monde kanalının sunucularından biri Kürt kızı Demet Korkmaz. Kürt aydınları Türk, Fars hatta Ermeni ve Rumlardan daha çok Fransız medyasında çıkıyor. Saygın gazetelerde görüşlerini yazıyorlar.
Bu çabaların sonucu olmalıdır ki bilinen bir Fransız yayınının 2001 yılında yayınladığı bir kamuoyu yoklamasına göre Fransızların yüzde 74'ü Kürt halkına sempati duymakta ve Fransız hükümetinin Kürtleri desteklemesini istiyor.
Kürt Enstitüsü'nün başlattığı Kürtler lehinde kamuoyu oluşturma çalışmaları giderek diğer Avrupa ülkelerinde de; İsveç’te, Almanya'da, İngiltere'de yayılmaya ve etkili olmaya başlamıştır. Güney Kürdistan'daki demokratik gelişmeler bu çabaları olumlu bir şekilde etkilerken bazı Kürt siyasi hareketlerinin yaşadıkları ülkelerin kanun ve gelenekleriyle bağdaşmayan eylemleri de maalesef Kürtlerin imajını olumsuz etkilemiştir.
Özetle, son dönemlerde oluşan Kürt diasporasıyla yüz yıllık bir zaman kesiti içinde oluşan, kültür ve dinsel açıdan zaten Avrupa kültürlerinin bir parçası olan Rum ve Ermeni diasporalarının performanslarını karşılaştırarak genellemeler yapmayı isabetli görmüyorum. 30 yılda diasporamız çok büyük bir mesafe kat etmiştir. Bu dinamik topluluk Kürt ulusunun geleceği için bir şanstır, büyük bir umuttur, iyi değerlendirilip demokratik bir mecraya doğru yönlendirilebilirse Kürt sorununun demokratik çözümüne önemli katkılarda bulunabilecek bir güçtür.
Paris Kürt Enstitüsü bundan otuz yıl önce kurulduğunda Kürdistan'ɪn Güney'inde ne özgür federe bir yönetim ne de Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da sɪnɪrlɪ da olsa devlet destekli veya özel Kürt dili ve kültürü üzerine faaliyet gösteren kurumlar vardı. Bu değişim yurtdışında bulunan Kürt kültür kurumlarının varlɪklarɪnɪ ve faaliyetlerini nasıl etkilemektedir?
Tüm yaşayan organizmalar gibi Kürt kültür kurumlarının da kendilerini değişen koşullara göre uyumlamaları ve yenilemeleri gerekir. 1988'li yıllarda en önemli etkinliklerimizden biri Türkiye'de Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldırılması için yürüttüğümüz uluslararası kampanya idi.
Aralarında 25 Nobel ödülü, 20 civarında Amerikalı Senatör ve milletvekili ve yeni kaybettiğimizNelson Mandela'nın eşi Winnie Mandela'nın, dünyaca tanınan Ballet dehası Maurice Bejar ve çeşitli ülkelerden yüzlerce meşhur aydın, sanatçı ve siyasetçinin imzaladığı çağrımız dünya basınında yayınlanıp büyük yankı uyandırmıştı. Bu kampanyadan çok etkilenen Sayın Özal kendi çevresini ve kamuoyunu tedricen hazırlayıp 1991'de, uygun bir konjonktürde bu yasakları kaldırdı.
Enstitümüzün, Güney Kürdistan'da Saddam Hüseyin rejiminin ișlediği soykɪrɪmɪ dünya kamuoyuna duyuran kampanya ve konferansları Fransa, ABD ve SSCB'de Kürt dostu "lobi"lerin olușmasında, bu lobilerin ortak katkılarıyla 1991 Körfez savașı akabinde bașlayan Büyük Kürt Göçü sonrası Fransa'nɪn öncülük ettiği BM Güvenlik Konseyi kararıyla Kürtlerin ülkelerine dönüșünü sağlayan bir güvenli bölgenin (safehaven) olușturulmasında önemli bir rol oynadığı da bilinen bir gerçek.
Artık böylesi etkinlikler ya da diplomatik girişimler yapabilecek bir Kürdistan hükümeti ve Kürt siyasi partileri var. Bu misyonları onlar ifa etmekte.
Bu dönemde çalışmalarımız daha çok Kürt dilinin yenilenmesi ve standardizasyonu, dijital Kürt kütüphanesi, Kürt gençlerinin okutulması, Kürt yazar ve sanatçılarının tanıtılması gibi eğitim ve kültür ağırlıklı alanlara yönlendiriyoruz.
Bu arada yine olanaklarımız ölçüsünde İran ve Suriye Kürdistanı'ndaki demokratik Kürt hareketleriyle dayanışma, Güney Kürdistan üniversiteleriyle işbirliğiçalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Genelde, Avrupa'daki Kürt kültür kurumlarının çalışmalarının, Kürt kültürünü yaşadıkları ülkelere tanıtmak, yeni kuşak Kürt gençlerinin Kürt dili, kimliği ve kültürüyle bağlarını pekiştirmek ve Kürdistan kültür kurumlarıyla ülkelerinin kurumları arasında diyalogu geliştirmek gibi üç alana odaklanmalarının isabetli olacağını düşünüyorum.
Güney Kürdistan'da 94-95 yɪllarɪarasında Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Kürdistan Demokrat Partisi arasındaki çatışmalarda Amerika, İngiltere ve Türkiye'nin yanı sıra dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ɪn sizin de bilginiz dahilinde KYB ve KDP'yibarıştırmak için arabuluculuk girişiminde bulunduğu söylenmekte. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
KYB ile KDP arasında çatışmaların başlamasıyla başlayan krize bir çözüm arama inisiyatifini Paris Kürt Enstitüsü başlattı. Enstitümüzün arabulucu heyeti benimle birlikte o zamanki Başkan Yardımcıları Dr. Fuad Hussein ve şimdi Kerkük Valisi olan Dr. Necmedin Kerim'den oluşuyordu.
Mayıs 1994'te Erbil ve Süleymaniye'ye yaptığımız bir haftalık istişarelerden sonra Fransa'ya döndük. Durumu Cumhurbaşkanı Mitterrand'a ilettim ve girişimimize destek vermelerini talep ettim. Fransa iki tarafı, Cumhurbaşkanlığı’na ait olan Rambouillet Șatosu'na davet etti. İki heyet arasında Temmuz ayında yapılan bir haftalık görüşmelerden sonra bir ortak uzlaşma metni hazırlandı.
Bu metni Sayın Barzani ve Talabani'nin Paris'e gelip Cumhurbaşkanı Mitterrad'ɪn huzurunda imzalamaları öngörülmüştü. Ama dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı uzlaşma metnini "Kürdistan Anayasası" diye tanımlayıp yaygara kopardı ve Barzani'nin Türkiye üzerinden Paris'e gelmesine engel oldu. Aynı şekilde İran da Talabani'nin Paris'e gelişini engelleyerek barışçıl çözüm sürecini sabote ettiler.
Buna rağmen Paris uzlaşması bölgede 9 ay süren bir barış sağladı. Sonrasında çatışmalar yeniden başladı, biz de görevi Türkiye nezdinde daha etkin olabilir umuduyla ABD diplomasisine devrettik.
Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarına kavuşmasa için önemli çalışmalarda bulunan Fransa Cumhurbaşkanı’nın eşi Danielle Mitterrand'ɪn Kürt halkının kalbinde özel bir yeri olduğu biliniyor. Kendisini yakından tanıyan ve birlikte çalışan biri olarak Bayan Mitterrand hakkındaki düşünce ve duygularɪnɪzɪ bizlerle paylaşırmɪsɪnɪz?
30 yɪlɪ aşkın bir dostluk ve mücadele arkadașlɪǧɪnɪ birkaç cümle ile özetlemek mümkün deǧil. Daha on yedi yaşındayken Alman işgaline karşı Fransız direniş hareketine katılan, inandığı bir davayı her yerde ve her koşulda sonuna kadar savunan yürekli bir insandı. Bir halka yapılan haksɪzlɪǧɪ tüm insanlığa karşı yapılan bir haksızlık olarak değerlendiren evrensel bir hümanist, Kürt davasını Gorbaçov, Clinton, Bush, Mandela, Dalai Lama, Lula ve birçok dünya liderlerine tanıtan, özgürlük mücadelemize olağanüstü katkılarda bulunmuş bir Kürt dostu idi.
Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, Türkiye'de Kürtlerin kültürel haklara kavuşması açısından Paris Kürt Enstitüsü'nün çalɪșmalarɪnɪ önemsediğine dair size haber gönderdiği doğru mu? Turgut Özal'dan böyle bir mesaj aldınız mɪ?
Sayɪn Özal ile 1988'de bașlattɪǧɪmɪz, Türkiye'de Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldɪrɪlmasɪna yönelik uluslararası kampanya sonrasında başlayan ve ölümüne kadar süren dolaylı bir diyalogumuz oldu. Kürt sorununa çözüm arayışı içinde idi, fikir teatisinde bulunmak, görüşlerimizi almak istiyordu.
Öncelikle Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakların kaldɪrɪlmasɪnɪn önemli bir adım olacağını, siyasal çözüm için zamanında Atatürk'ün de vaad ettiği federasyon da dahil her türlü çözüm önerilerinin tartışılmaya açɪlmasɪnɪ, nihai çözümün ancak bu tartışma ve diyalog süreci sonucu oluşacak bir toplumsal mutabakat gerektirdiği konusundaki fikirlerimizi iletmiştik.
Sayın François Mitterrand da, 1992'de yaptığı Türkiye ziyaretinde, Fransa’nın deneyimlerinden yola çıkarak Kürt sorunu gibi siyasal sorunların askeri çözümünün olmadɪǧɪnɪ, sonuçta siyasi bir çözüm gerektiğini vurgulamıştı. Sanrım bütün bu telkin ve öneriler Sayın Özal’ın PKK ile diyalog kurma kararına katkıda bulunmuştur.
Gerek Enstitü yönetimi içinden gerekse dışından şahsınıza yönelik "benmerkezci baskın" tavrɪnɪzɪn olduğu ve bunun Enstitü'nün kurumsallaşması önünde engel teşkil ettiği eleştirileri gündeme gelmişti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
1990'lɪ yıllarda Enstitü'nün dernek statüsünden kamu yararına vakıf statüsüne geçiş döneminde birkaç arkadaşımız kendi siyasi yaklaşımlarının etkisiyle bu tür eleştiriler getirmişlerdi. Tüm demokratik kurumlarda farklı görüşlerin ifade edilmesi son derece normal ve saǧlɪklɪdɪr. (...) Tartışmalardan sonra, demokratik mekanizmalar çerçevesinde kararlar alınır, tercihler yapılır.
Enstitü yönetimi her üç yılda bir yenileniyor. Yöneticiler, başkan da dahil olmak üzere tamamen gönüllü, yani görevlerini hiçbir maddi karşılık almaksızın ifa ettikleri için, çok az kişi uzun sürede zamanından ve enerjisinden fedakarlɪk edip böyle bir yükün altına girmeyi kabul ediyor. Yani gönüllü militan yurtseverler geleneği artık kaybolmak üzere. Onun için son 17-18 yılda böyle bir eleştiri yok ve Enstitü tamamen kurumsallaştı. Artık yetenekli kadrolarımız, uluslararası ilişkilerimiz ve değerli bir manevi sermayemiz var. Tek sorunumuz etkinliklerimizi sürdürmek ve geliştirmek için gerekli finansmanı sağlayabilmek.
Kalɪcɪ bir finansman temin edilebilirse Paris Kürt Enstitüsü'nün bizden sonra da Avrupa’nın kalbi ve kültür merkezi Paris'te Kürt halkının kültür elçiliği misyonunu uzun vadede sürdürebileceğine inanıyorum.