STK'ların Kürt hareketi ve Kürt sorununa çözüm katkıları neler olabilir?

Çetin Çeko
0
Kuzey Kürdistan’da modern anlamda Kürt siyasal hareketinin ilk sivil toplum örgütü 1969’larda kurulmaya başlayan Devrimci Doğu Kültür Ocakları “DDKO”lardır. DDKO'lar heterojen legal yapılanmalar olarak kuruldular ve Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarını her düzeyde savundular. 12 Mart 1970 darbesi ardından DDKO'lar yasaklandı, sorumluları ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. 1974 genel affı sonrası DDKO’nun devamı niteliğinde olan Devrimci Doğu Kültür Dernekleri, “DDKD”lerin içinden bir kısmı günümüze kadar gelen Kürt siyasal örgütlenmeleri ve kadroları çıktı.


Bu makalenin içeriği DDKO'ların nasıl kurulduğu, Kürt siyasal mücadelesindeki tarihsel misyonunun neler olduğunu anlatmak değil, sivil toplum kuruluşlarının Kürt siyasal hareketi ve Kürt sorununun çözümüne katkıda rol ve etkilerinin neler olabileceğini tartışmaya açmaktır.

Bilindiği üzere PKK / BDP dışındaki Kürt siyasal hareketi ve kadrolarının en önemli gündem maddesi sürece cevap verebilecek politikalar üreten, kitleleri kucaklayan siyasal araçların nasıl yaratılacağı tartışmasıdır. Yaşanan sürece müdahalede yetersiz parti, çevre ve kadroların kısır bir döngü misali birbirlerinden ayrılanlarla tekrardan bir araya gelme girişimleri, nostaljiden öteye gitmeyen sonuçsuz arayışlar olarak kalmaktadır.

Ömrünü, yıllarını bu mücadeleye vermiş bir zamanlar gözle görülür elle tutulur siyasal yapılanmalarda çalışmış, hapisler, sürgünler yaşamış kadroların bu tür girişimleri pozitif anlamda iyi niyetten öteye gitmemekte, enerjiler ve kısıtlı olan kaynaklar başarısız girişimlerle tükenmektedir. PKK/BDP’nin her türlü siyasal araca sahip olmalarına rağmen araçların demokratik işleyişten yoksun olmaları, aynı sorunun bugün olmasa bile yarın kendileri için de geçerli olduğu anlamına gelmektedir.

Düne kadar bölgede devlet ve PKK/BDP'ye dayalı iki aktörlü siyasal güç üzerinden giden yapılanmaya bugün üçüncü bir güç daha eklenmiştir. Bunlar bölgede bulunan (STK / STÖ) sivil toplum örgütleridir. Haziran ayından itibaren devlet ile PKK arasında hızlanan silahlı çatışma ortamının son bulmasına ilişkin 28 Haziran'da Diyarbakır'da 99 sivil toplum kuruluşunun ortaklaşa yaptıkları açıklama hem devlet katında, hem de PKK tarafından üçüncü bir aktör olarak karşılık bulmuştur. Ardından 18 Temmuz'da Diyarbakır'da bir araya gelen 400'e yakın ve aralarında sanayi odalarından sendikalara, barolardan, kooperatiflere, meslek odalarından, iş adamları dernekleri ve insan hakları örgütlerini kapsayan “Adalet ve Çözüm Girişimi” platformu, Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşlerini açıklamıştır.

400 sivil toplum örgütünün oluşturduğu “Adalet ve Çözüm Girişimi” platformu, yalnızca PKK/BDP dışında kalan guruplar açısından bir nefes borusu değil, aynı zamanda süreci götürmede tıkanan, yeni politikalar üretmede eli ayağı bağlanan PKK/BDP için de can simidi görevi görebilir. PKK’nın şu veya bu şekilde silah bırakması veya silahlı mücadeleye son vermesi durumunda, asıl yükün BDP’den çok sürece katılan 400 sivil toplum kuruluşunun yüklenebileceğini hesap etmemiz gerekir.

Sivil toplum kuruluşları veya hareketlerinin hedeflenen sonuca varmak için siyasal bir dönüşüme yani DDKO ve DDKD'lerde olduğu üzere parti ve benzeri yapılanmalara evrimleşmeleri zorunluluğu yoktur. Hatta böyle bir dönüşüm, ters teperek sivil hareketin kendi sonunu kendi eliyle sonlandırmasına da neden olabilir. Sivil hareketin, özgün niteliğini koruyarak sorunun çözümüne ilişkin sivil aksiyonlarla sonuca varması daha etkili bir mücadele yöntemidir.

Örneğin Çekoslovakya'daki Havel ve Dubçek’in 1977 yılında 242 aydının imzaladıkları ve Helsinki Nihai Senedi'ni temel alan “Charter77” adlı ortak deklarasyonla başlayan ve daha sonra Çek topraklarında kurulan Civic Form (OF) “Vatandaş Formu” ve Slovak topraklarında kurulan Public Against Violence (VNP) “Şiddete Karşı Halk” örgütleri birer sivil toplum kuruluşları idi. Polonya'daki direnişi başlatan ve 1990'da iktidar değişikliğini sağlayan güç ise bir işçi sendikası olan Dayanışma Sendikası, “Solidarnosc” olduğunu unutmamak gerekir. Bu yapılanmaların başarıya ulaşmasında kuşkusuz arkalarındaki toplumsal güç, ilişkiler ve uluslar arası destek belirleyici olmakla beraber, gözden kaçırılmaması gereken hareketlerin formatlarıdır.

Kürt sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek oluşturdukları “Adalet ve Çözüm Girişimi” platformu Kürtlerin ulusal ve demokratik haklarını savunmada yukarıda verdiğim örnekleri öznel duruma indirgeyerek model olarak seçebilirler. Bu yönde bilinçli bir seçim olmasa bile, çok büyük bir aksilik olmaması durumunda hareketin varacağı doğal mecra burası olabilir. Bu modeller elle tutulur gözle görülür bir alternatifin olmamasından dolayı BDP'ye destek vermek zorunda kalanları ve karşı olanları kapsayan bir çekim merkezi olmakla beraber, PKK/BDP için de farklı bir sürecini başlangıcı olabilir. En önemlisi Kürtlerin devlete karşı toplu duruş ve taleplerinin odağı durumuna gelmesi yanında, muhataplık tartışmalarını içinden çıkılmazlıktan kurtarabilir.

”Adalet ve Çözüm Girirşimi” platformu içinde davulun kendi boynunda tokmağın başkasında olduğu çizgi örgütleri vardır. Sivil toplum kuruluşlarını karakterize eden özellik, resmi kurumlardan ve partilerden bağımsız olmalarıdır. Devletin 400 sivil toplum örgütünü yasaklamaya veya KCK türü operasyonlarla linç etmeye kalkması ise, altından kalkamayacağı politik bir yüke yol açar. Devletin, STK/STÖ'ları “terör örgütünün iş birlikçileri” olarak adlandırmaya yeltenmesi durumunda, bu argüman ulusal ve uluslar arası arenada devleti köşeye sıkıştırır.

Sivil toplum örgütlerinin toplumsal sahnede istenilen yeri almaları PKK/BDP 'nin siyaset sahnesindeki güçlerinin kırılması ve bloke edilmeleri anlamına gelmemelidir. Tersine Kürt siyasetinde çok sesliliğin yolunu açma, demokratik, sivil, meşru mücadele yöntem ve araçlarını seçmede Kürtlerin siyasal tercihlerini çoğaltma olarak algılanmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının aktif, hatta öncülük edeceği süreç, Kürt sorununun çözümüne ilişkin devlet ve AKP hükümetinin işi yokuşa sürme argümanlarını da bir yanıyla deşifre edecektir.

Ayrıca sivil toplum örgütlerinde yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayan yeni kuşak kadrolar, siyasal deneyimleri ve bilgi birikimleri ile 68 kuşağı ve arada sıkışıp telef olan 78 kuşağından sonra politik sahnede önemli yer ve sorumluluklar almaya şimdiden başlamıştır. Sivil toplum kuruluşlarından gelen kadroların 78 kuşağının “talebe” ve devrimciligi “meslek” sayan egemen profiline karşın, mesleki eğitimleriyle bir yerlere gelmiş kadrolar olma avantajını taşımaktadırlar. Bu ise Kürt hareketine nitelik katması açısından çok önemlidir.

1969’lardan 2010’na kırk bir yıllık süre içinde Kürt hareketinin kat etmiş olduğu mesafe, kazanım ve deneyimler, bölge STK/STÖ’nin dönemin sivil toplum kuruluşlarından olan ve modern Kürt hareketine kaynaklık eden DDKO’lardan daha ileri adımlar atmaması için hiç bir engel ve neden bulunmamaktadır. “Bir insan köprü kurar, bin insan geçer” misali, “Adalet ve Çözüm Girişimi” platformu yukarıda saydığım gerekçelerden dolayı beni hem umutlandırıyor hem de heyecanlandırıyor. 10.08.18

cetin.ceko@gmail.com
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)