Yüzleşme "itiraf et kurtul" anlayışı mı?

Çetin Çeko
0
İnsan hakları ve geçmişle yüzleşme konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş Arjantinli hukukçu Juan E. Mendez insanlığa karşı işlenen suçlarda bir devletin atması gereken öncelikli adımları şöyle sıralar:

"1- Failleri araştırmak, kovuşturmak ve yargılamak.
2- Mağdurlara, mağdur yakınlarına ve topluma, yaşananlarla ilgili tüm olan biteni güvenilir bir şekilde açıklamak.
3- Mağdurlara yeterli telafiyi sunmak.
4- Bilinen failleri, hukuk uygulayan makamlardan ve diğer idari görevlerden uzaklaştırmak.

Devletin özel olarak sorumlu olduğu kişiler yönünden ise bu yükümlülükler şu haklar içerir.

1- Mağdurun adaletin yerine getirildiğini görme hakkı.
2- Hakikati bilme hakkı.
3- Tazminat ve eski hale getirmenin parasal olmayan biçimlerden yararlanma hakkı.
4- Yeniden düzenlemiş, sorumlu kurumlara sahip olma hakkı."

1937-38 Dersim katliamıyla gündeme gelen geçmişle yüzleşme tartışmaları ve Erdoğan'ın sözlü "özrünü" CHP'yi köşeye sıkıştırma, İslami hareketin Kemalizm'le hesaplaşması veya arkasında daha başka niyetler olsa da önemsiyorum.

Başta Kürt ve bir kısım Türk sol hareketi, araştırmacılar yaklaşık kırk yıldır Dersim Katliamı üzerine yazıp çizdiklerini devlet ve basın yeni bilinmeyeler olarak kamuoyuna sunmaktadır. Bu bugünün değil, dünün gerçekleridir. Buna karşın toplumda yüzleşme kültürünün oluşması, resmi tarihin yanlı ve gerçek olmadığı, Dersim katliamının detaylarının bilinmesi açısından olumludur.

Dersim Katliamının üzerinden sadece 73 yıl geçmiştir. O dönem çocuk olanlar bugün hala hayattadırlar ve katliamın canlı tanık ve mağdurlarıdırlar. Dönemin devlet aparatı bir bütün olarak bu katliama katılmıştır ve direktifler bizzat Mustafa Kemal tarafından verilmiş icra makamı hükümet ise bunu uygulamıştır.

Erdoğan 23 Kasım tarihinde partisinin genişletilmiş İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmada belgeleri açıklarken, sorumlular olarak başta dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Celal Bayar'ı göstermektedir. Oysa Dersim harekatında sona gelindiği dönemde yani Kasım 1938'de İnönü Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştur. Katliamın en barbarca seansları Mustafa Kemal'in emri dahilinde gerçekleşmiştir. Birinci elden sorumlu Mustafa Kemal'dir. Başbakan konuşmalarında Mustafa Kemal ismini anmaktan imtina etmektedir. Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ün "Dersim harekatından Atatürk'ün haberi vardı" belirlemesine karşın Erdoğan, İsmet İnönü, Celal Bayar ve CHP üzerinden tartışmayı sürdürmeyi tercih etmektedir. CHP tarihi T.C tarihidir ve iç içe geçmiş bir fenomendir. Erdoğan, Hüseyin Aygün'ün de gerisinde kalarak Mustafa Kemal'in katliamdaki rolünü gizlenmeye çalışılmaktadır. Bu da Başbakan ve hükümetin tarihle yüzleşmedeki opsiyonunu göstermektedir. Fakat ok yaydan bir kez çıkmıştır. Dersim "özrü" çorap söküğü gibi sökülerek daha başka yüzleşme tartışmalarına vesile olacaktır. Bülent Arınç'ın İstiklal Mahkemeleriyle de yüzleşmeliyiz açıklaması buna örnektir.

Geçmişle yüzleşme tartışmalarında izlenen yöntem ile anayasa tartışmalarında izlenen yöntem arasında önemli benzerlikler vardır. Anti Terör Yasası gibi yasaların gölgesinde anayasa tartışmaları nasıl Demokles'in kılıcı gibi kullanılıyorsa, yasal bariyerlerin olduğu hukuk sistemiyle geçmişle yüzleşmenin açık ve cesurca yapılması mümkün değildir.

5816 sayılı "Atatürk'ü koruma kanunu" ve benzer kanunlar kaldırılmadan devletin tarihiyle yüzleşmesi kaçak dövüş olacaktır. Başta 1915 Ermeni soykırımı olmak üzere Kürt isyanlarının gerekçeleri ve bastırılma yöntemleri kurulacak bağımsız Hakikat Komisyonları tarafından araştırılmalıdır. Bu araştırmaya engel, suç teşkil edebilecek 5816 sayılı yasa ve benzeri yasaklar kaldırılmalıdır.

Bu açıdan tarihe insanlık suçu olarak geçen olaylarla yüzleşmede uygulanacak yol ve yöntem, yaşananların bir daha tekrarlanmaması açısından önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle yüzleşmenin tarihsel siyasi, hukuki, kültürel ve psiko-sosyolojik ayaklarının olması gerekir. Yasal düzenlemeler ve olay mekanlarının teşhiri, yüzleşmenin ne derece samimi olduğunun ölçütlerden bir kaçıdır. Tarihle yüzleşme bir zincirin halkaları gibidir, işinize gelen tarihi olaylarla yüzleşip işinize gelmeyenlerle yüzleşmemek adil ve kalıcı bir yüzleşmeyi içermez. T.C'nin 1915 Ermeni-Süryani jenosidiyle yüzleşmesi samimiyetinin mihenk taşıdır.

Başbakan özür literatüründe neler olabileceğini, özrün sadece söylenerek sorumluluktan kurtulamayacağını gayet iyi bilmektedir. Devlet adına özür dilenmesi gereken yer parlamentodur ve özrün kanuni-hukuki statüsünün olması gerekir. Yarın iktidara gelen başka bir parti çok rahat "Erdoğan'ın özrü kendini bağlar" diyerek yapılan özrü kabul etmeyebilir. Hesaplaşma aynı zamanda kamu vicdanında da olmalıdır. Milliyetçi, ırkçı söylem ve eylemler içine giren bir hükümetin kamu vicdanını bu konuda ikna etmesi ne derece mümkün olabilir?

Başbakan her fırsatta ilk kez Kürt sorunuyla kendilerinin yüzleştiklerini, Kürtlerin "ret ve inkarı"nın AK Parti döneminde ortadan kaldırıldığını söylemektedir. Oysa bu söylemin hukuki ve siyasi alt yapısı yoktur. Yalnızca söylemden ibarettir. Bu konuda adım atılması için eylemde bulunanlar cezai yaptırımlara maruz bırakılmaktadır. Keza Erdoğan "asimilasyon insanlık suçudur" demesine karşın Kürtçenin eğitim dili olarak kabulüne karşı çıkmaktadır. Kısaca lafla demokrasi gemisi yürütmeye çabalamaktadır.

Yüzleşme kendinden önceki iktidar veya iktidarları gayri meşru hale getirme, itibarsızlaştırma ve mahkum etme eylemidir. Bunu yapacak iktidarın da demokratik meşru bir zeminde olması gerekir. AK Parti bu anlamda demokratikleşme ve Kürt halkının ulusal demokratik haklarını tanıma anlamında meşruluğunu kanıtlayamamıştır. Sonuç olarak şu an için yüzleşmeler söylemlerden öteye gitmeyecektir. Umarım tersi olur. Fakat toplum bilincinde yüzleşme kültürünün oluşması, devletin ağzından resmi tarihin yalan dolan ve aldatmacadan ibaret olduğu, sorgulanması gerektiği algısının oluşması önemlidir.111127

cetin.ceko@gmail.com
http://cetinceko.blogspot.com/
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)